şahsi fikrim (bkz: beypazarı)

akmina vardi bir ara, hâlâ var mi bilmiyorum ama baya hafifti.

akmina hariç hepsi.

kesinlikle beypazarı. meyveli sodadan başka sodayı diline değdirmeyen beni bile kendisine bağlamıştır ve meyveli sodadan tiksindirmiştir.

pellegrino!!!!
hatta ankara'da starbucks dışı bi yerde bulabilirsem minnettar olucam.

kinik vardi, hic sevmezdim; tavsiye de etmem. ama beypazari baya iyi, evet.

kızılay ya da akmina extra

kizilay in kendine has bi aromasi var gibi geliyo bana. en sek sodalar bence sarikiz, sirma, kinik ve beypazari.

beypazarını tek geçerim bende.

kesinlikle kızılay. nükleer içerikli olabileceğinden şüpheleniyorum.

Şurada güzel işlenmiş bir entry var: (bkz: maden suyu/@anoktale).

uludağ tabi ki.

konu gaz çıkartmaysa akmina'dan uzak dur, çok hafif çünkü.

gaz istiyorsan eges isminde salihli üretimi bir maden suyu var.bir yudum aldığında bile gözünden yaş getirecek kadar gazlı.ancak ege bölgesi veya batı akdeniz dışında bir yerdeysen bulman biraz zor olur.

benim bir arkadaş odtü çevreden bu sene mezun oluyor. onun bir ihtimal asistan olma durumu var, o yüzden tavsiye etmiyorum odtü çevreyi. meslek olarak ise metalurji, maden, gıda, petrol falan yazacağına çevre yazsın daha iyi tabi. tamamen kişisel düşüncedir metalurji malzemeciler (özellikle şakir bor'dan ders almış olanlar) ve bahsettiğim diğer meslek grupları kusura bakmasınlar.

buyrun benim,bir arkadaşım diye girmiycem :)3. sınıfım, staj yaptım ve aynı soruları zamanında ben de sordum
şimdi, öncelikle bireysel olarak zaten mühendislik okumak istemiyodum,
o yüzden bölümden hoşlanmıyorum.
lakin, tercih yapılırken amaç odtü olsun da çamurdan olsun fikriydi ki okulda geçirdiğim 4 sene sonunda bunun gerçekten mantıklı bir fikir olduğunu anladım. o yüzden çok istediği özel bi bölüm ,misal ben kesin bilgisayar mühendisi olcam diyosa kuzeniniz gitsin istediği yerde okusun, zaten içinde azim hırs varsa, okuduğu okulun çok fazla etkisi olmaz, yok benim gibi amaan elimde bi diploma olsun sonra bakarım diyosa tavsiye edilir.
bölümle ilgili olarak şunu söyleyebilirim galiba, acaip idealist olarak okumanız gereken bi bölümdür, yani okurken öyle şeyler öğreniliyor ki allahım bunları türkiye'de biz nası uygulayacağız imkansız, yemişim lan okulunu da bölümünü de ülkesini de diyosunuz.eh malum çevre, türkiye'de suyumuz bitene kadar kaale alınmayan bir bölüm.
iş bulma dersen bulurlar, ben öyle çok uzun sure işsiz gezeni gormedim eğer çalışmaya niyeti varsa. misal temel olarak ÇED raporu yazılır(ki lise mezunu bile yapalir ama işte diploma) ikinci olarak çok klişe olarak böyle giderse acaip iş düşecek bu bölüm mezunlarına, malum suyumuz bitiyor ve su direk olarak çevre müh'lere bakıyor. yani bir yığın mühhendislik firması türüyor.devlette çalışma olasılığı da yüksek 3-5 seneye bir devlet alıyo.yahut hiç olmadı ingilizce bilen mühendis oluyorsunuz(mühendislik yaklaşımı ya hani...) ha evet özelleşmiş bir dal olduğu için bi inşaat mühendisi kadar çalışma alanı geniş değildir ama, onlar da zaten son sınıfta dal seçiyorlar.
efendim dersler konusuna gelirsek, evet çok alakasız dersler veriyorlar, ama bu da odtü'nün politikası yani adımızın sonundaki "mühendis " ibaresi için, otoket,c, termodinamik,statik gibi ortak dersler alıyoruz,çok gereksiz evet. alınan dersler için www.enve.metu.edu.tr
bakabilirsiniz,ama çok bi şey ifade etmeyebilir.
daha fazla sorunuz varsa yardımcı olabilirim.
ha ben okul bitince mühendis olarak çalışmak istemiyorum,gidip kafe açıcam :P

"Neye göre kime göre?" diye sorması gerek. Yoksa bana göre süperdir, bu fikrimde bölümden çok odtü doğa ve çevre kulübü üyelerinin etkisi var onu belirteyim. Ama benim gibi deniz görmeden olmaz diyen bir insan ise tavsiye etmem. Yön bulma yetenekleri de önemli yoksa ODTÜ'nün içinde kaybolması işten bile değil;) Ha deniz yok ama ODTÜ'nün gölü var, kampüste değil elbet, ODTÜ'nün diyorum zira adamlar resmen göl kapatmışlar;)
Sonuç olarak Çevre Mühendisliğini ciddi anlamda düşünüyorsa "ben bu bölümü okurum" diyorsa yazsın.

bence ilk cevap yazan arkadaşın tam tersi fikirdeyim; çevre yazacağına petrol, gıda, metalurji den birini yazsın daha iyi. başka okullarda bilgisayar ve endüstri dışında bi bölüm yazacaksa da onun yerine odtü olsun çamurdan olsun fikri pekala mantıklıdır.

biraz beklemek lazım sanırım. 1 dk kafi gelebilir herhalde. bazı sistemler, kasa bileşenlerine bağlı olan diğer cihazların üzerindeki elektrik akımı sayesinde sökülen pilin gücünü karşılayabiliyorlarmış galiba. efsane gibi bir şey olsa da bir ihtimal olsa gerek. pili söküp, bekletmek işe yaramazsa, kasa bileşenlerine gelen kabloları da sökmeniz gerekebilir bu teze göre. emin değilim.

bir kere sokmem gerekmi$ti, 2000 in basi felandi sanirim. 20 dakika surmu$tu resetlenmesi

bir jumper'la silinebiliyo bazı boardlarda, fakat bence pili çıkarmak yine de daha iyi fikir, zira boardu cazırrr diye yakabiliyon.

mantıklı mıdır bilmem lakin, bu yolla hiç beklediğimi hatırlamam. rastlantıdır belki, ya da büyük mallık yapmışımdır.

pili çıkardıktan sonra, + - dokangaçlarına tornavida vasıyasıyla dokanmak bekletmiyordu.

bu da böyle bi anımdır.

pili çıkar jumperın yerini değiştir sonra geri tak

schimsonique'in söylediği gibi yapılabilir. bios entegresindeki enerjiyi anında sıfırlarsınız bu sayede.

Hepinize teşekkürler.
Pili çıkarttım, nette gezinirken unuttum onu, sonra hatırlayınca taktım ve denedim, evet düzeldi...

Kardeşim için Trust marka tabletlerin uçlarını sormuştum ekşi duyuru da, wacom linki vermişlerdi, bana yaramadı ama :)

www.webdenal.com

cahilliğime verin ama nedir bu "wacom kalem"?

(bkz: grafik tablet)

öncelikle çok bastırmadan kullanmaya alışmanızı tavsiye ederim. sonralıkla da dağıtımcısı olan 3P ile aşağıdaki linkten irtibata geçebilirsiniz. çok yardımseverlerdir, en azından ben öyle gördüm.

wacomturkiye.com

çok bastırmak değil, yeri geliyo tek bir iş için 20 saati aşkın bir süre kullanmam gerekiyo. 3p'yi biliyorum, ama wacom türkiye adı altında ne mail gönderilebiliyor ne de ciddiye alınabilecek kurumsal bir yapıları var. şimdi de yapım aşamasında diye bi ekran koyup tüymüşler. olmamış olmamış.

qos kisitlamasindandir muhtemelen.
tuneup tarzi bir program ile o kisitlamayi kaldirabilirsin.

(bkz: qos/#10240195)

bu miktarı oluşturan dosya sayısı ne kadar çoksa işlem de o kadar uzuyor. yani 10 gb'lık 2 tane dosyanın kopyalanma süresi, yine 10 gb'lık 200 tane dosyanın kopyalanma süresinden kısa oluyor. fark bu olabilir.

@assert h
hangisine kurmam gerek?
ikisine de mi?

ikisine de kurup, limiti kaldirmayi deneyebilirsin.
"change windows and programs settings" menusunden network -> advanced sekmesinde goreceksin malum $eyi.
img151.imageshack.us

total copy kullan.

evet tuneup mı, total copy mi? İkisi de ücretli mi bunların?

tuneup kullan. trial.
gerekli $eyi malum sitelerde bulabilirsin.

crack pek bulaşmak istemediğim bir şey, işimi gördüğü takdirde tercihim hep ücretsiz yazılımlardır...

total copy beleş, zaten 256 kb.

bozulmaya girer mi bilmiyorum ama bir sure sonra sekerlenir. mantikli gozukmedi mi?! sekerlensin de bir bak tadina :)

toz şeker gibi oluyor evet. ya o kadar büyük bi kavanoz değil, zaten kücücük de kaldı. yensin bitsin maksat..

bal bi daha buzdolabina konmamalıymış

bal bozulmaz,ama bal diye yutturulanlar bal gibi bozulur.

mısır piramitlerinde bulmuşlardı bi kavanoz bozlumamıştı. içinde çok fazla şeker olduğu için bakteriler yaşayamıyor, tabi radikalherif'in dediği gibi bizim yediğimiz bal değil.

bozulması nasıl oluyor. zehirlenme ya da kimyasal bi değişim şeklinde mi oluyor. yoksa toz şekerine dönüşmesi mi bozulma oluyor. yenmemesi gerekecek kadar bozuluyor mu

piramitler öyle, 3 günde bozulması gereken yoğurt bile bozulmuyormuş. o bi esrar olarak duruyor :)

gerçek bal şekerlenmez.

doğal (sahte olmayan) bal, bozulmayan tek besin

Şurda da bilimsel açıklaması var:
www.newton.dep.anl.gov

bize de öyle sarı balmumu kıvamında bir kavanoz bal geldi hediye ve dediler ki, gerçek bal, şekerlenmiş halde bulunurmuş..kullanırken mikrodalgada hafif çözüyoruz.

ben 2 yıldır aynı balı yiyorum henüz ölmedim.buzdolabında değil normal dolapta saklıyorum.

gerçek bal şekerlenir. şekerleniyor.

bal oda sıcaklığı diye tabir edilen ortamda bozulmaz ama nerde o eski ballar. şimdi daha çok ve çabuk üretsin arı balını diye, ona da şeker yediriyorlar. pancarın öyküsü şurda nerden baksan üç yüz yıl kadar ve mertliği bozdu pis bitki.

ha şekerlenmiş balı, karıştırarak ve o yaptığın gibi sıcak suyla eriterek tüketebilirsin. bekletmeye gelmiyo zamane balları.

evet şeker olamayan bal yokmuş malesef yani arının kovanda tutunması için başta mecburen şeker sürüyorlarmış. sekerlenmesi o kadar kötü bişey değildir sanırım

içine su girerse bozulur bal.

yumurta kartonu! ben de hep düşünmekteyim, ama odamda bir kümes atmosferi yaratmak istemediğim için bu yönteme yönelemiyorum.

bunun yanında şöyle bir ingilizce kaynak önerebilirim ufak tefek önerilerin falan da bulunduğu, belki işini görür veya bi' ampul falan yakar kafanda..

www.soundproofing.org

bunun için en yakındaki prova stüdyosuna gitmenizi tavsiye ederim özellikle düşük bütçeli stüdyolardan öğrenecek çok şeyiniz olacaktır seve seve yardımcı olurlar yöntemler hakkında..

bunun iki yöntemi var.birincisi stüdyo vari yalıtım sistemleri kullanmak eğer profesyonel amaçlı ise bu çok pahalıya çıkacatır.ufacık ufacık süngerler demeyin euro ile satılıyor stüdyo amaçlı yalıtım malzemeleri.
ikinciside nasıl denir. ytong çift cam çift kapı cam yünü gibi şeylerle yalıtım yapmak buda işe yarıyor fakat çok iş çıkıyor.bildiğin inşaat işi işte.
yanlız şuda var akustikte çok önemli bir faktör.genelde amatörce yapılan ses yalıtımlarında sesin anlaşılabilirliği çok düşüyor.örneğin bass çalarken bateri titriyor ses yapıyor ayrıca herkez sade kendi çaldığını duyuyor falan zor işler yani.
genelde amatör çapta yapılan yalıtımlarda duvar süngerle kaplanıyor üzerinede yumurta kartonu yapıştırılıp boyanıyor fln.bana sorarsan işe yarar fakat kalkıp gecenin yarısıda son ses müzik yapamazsın ve çok çokta etkili olduğu söylenemez.

ama şunu yapabilirsin.duvarları cam yünü veya sünger ile kapla.üzerine yumurta kartonu.etrafada ses soğurma panelleri.bu bence yarı profesyonel bir sistem olur.
www.compel.com.tr buradada fiyatları ve özellikleri yazıyor.
ayrıca strafor kullanma sesi daha iyi iletiyo geçmemesi gereken yerelere :)

Yumurta kartonu gibi süngerlerle kaplanan yerler gördüm...
Benim istediğim işlem sonucunda odanın yine normal görünmesi, icabında boyanabilmesi... Ne bileyim bir tür kaplama gibi bir şey?

Ses havasız ortamda iletilir mi? Misal arasında boşluk bulunan bir kaplama ile duvarları kaplasak? Tam anlamıyla havasız olması zor zira iç basıncı düşer ve içe çöker. Ama ne bileyim iletimi daha düşük bir gazla falan doldurulsa?

Stüdyo kurmak, müzik icra etmek gibi bir amacım yok. Tamamen tepinmek, gürültü yapmak arzusundayım... Şu ömrümde dilediğim gibi gürültü yapamadım;)

eğer inşaat olayından korkmuyosan.muhakkak inşaat bazında yalıtım malzemeleri vardır ytong çeşitli kaplamalar fln.bi dekorasyon firmasına git sor yardımcı olurlar umarım.ama böyle yaparsanda odanın hacmi küçülecektir.birde abi tavanlar duvarlar neysede zemin nasıl olucak onu bilmiyorum.günümüzün binaları hoplasan aşağı düşüceksin gibi bir his veriyor adama.

iyikide profesyonel bişey değil duvarları gazla bile doldurdun :)

Dediğiniz gibi ses yalıtımı için kullanabileceğiniz en iyi malzeme arasında hava da olmayan iki katman olurdu. Sonuçta oldukça zekice fakat uygulanabilir değil. Belki hidrojen tehlikeli olabilir ama helyum kullanılabilir, ses iletimi konusunda bilgim kabaca olduğu için tam yorum yapamayacağım. Yani çok fark edeceğini de sanmıyorum ama. Bir de şu var, %100 yalıtım sağlayan bu yöntem kullanılabilse stüdyolar özel köpüktü vırttı zırttı uğraşmazdı.

ortam havasızsa ses iletilmez helyum varsa iletilir ama sesi değiştirir ince yapabilir. en iyi odaları görmüştüm belgeselde yumurta kartonu ne kadar sivriyse o kadar iyi oluyor 40 cm lik falan sivrilik lazım sana o da boyanmaz zaten. tepinmek başka o odada sarkı söylemek başka, tabana yaylı yatak koy tepin.

şimdi sünger tarzı şeyler bir miktar düz (micro düzeyde sesi hapsedecek kadar karmaşıklar) duvar görüntüsü verebilir ama yumurta kartano gibi mikro olduğu kadar makro boyutu da önemli bişiyden düzgün estetik verim alamazsın.

boya içinde montajından önce boya kovasına batırırsın.

Ne yapmanı değil de bunları yaparken ne yapmamanı söyleyebilirim en azından: Açıkta cam yünü veya ytong bırakma. Cam yünü lifli malzeme, uçuşur eder ciğerlerinize dolar. Ytong (bildiğimiz gazbeton modelinden bahsediyosan) da tozlaşma yapar açık bırakılırsa, o da körpecik ciğerlerinize zarar.

Baya şehir efsaneleri ile dolmuş burası müdehale edeyim(açılın ben doktorum)...

Yumurta kartonu denilen şey "akustik düzenleme için" etkisi olduğu düşünülen fakat şehir efsanesinden öteye gidemeyen bir malzemedir.(bazı durumlarda çırılçıplak duvardan iyidir, ancak bu mucizevi bri madde olmasından değil, halı assan onun yerine aynı şey, hatta muhtemelen daha iyi)

Senin sorduğun şey için bakarsak sünger falan da öyle. Duvarları "yumuşak" daha net konuşmak gerekirse "düşük yoğunluklu" maddeler ile kaplayarak "ses geçirmezlik" sağlayamazsın. Böyle bir şey fiziksel olarak mümkün değil. Burada tavsiye edilen süngerler, kaplama malzemeleri vesaire "akustik düzenleme" için kullanılır, yani odanın içinin akustiğini ve yansımalarını kontrol etmek için. Odanın ses geçirgenliği üzerinde etkileri "koca bir sıfırdır". Bunları karıştırmamak lazım.

Odayı "ses geçirmez, dışaıdan ses almaz, dışraıya ses vermez" bir hale getirmenin ucuz bir yolu yok. Malesef. Özellikle odayı maruz bırakacağın frekans yoğunluğuna göre yapman gereken şeyler değişir ama en büyük problem düşük frekanslarda olacaktır. Çünkü bunlar yapı tarafından fiziksel olarak iletilirler. bunları kesmek için öngörülen çözüm "oda içine oda inşa etme" işlemidir. Oda içine, esas oda ile hava boşluğu ile ayrılan, altı neopren papuçlarla yapıya temas eden(bu papuçlar fiziksel titreşimleri sönümleyip düşük frekansların yapıya iletilerek her yere yayılmasını engeller) ayrı bir oda yapılır ki bu da baya maliyetli bir olay.

Fakat odamda kick drum tokmaklamayacağım, elektrik bas çalmayacağım, subwoofer kullanmayacağım diyorsan böyle bir çözüm yerine odanın duvarlarını "özel yalıtım malzemeleri ile kat kat kaplaman gerekir". Fakat bu katların hangi malzemelerden ne kadar kalınlıkta olması gerektiği meselesi hesap kitap işidir, frekans geçirgenliğini bu belirler. Ve bu işi yapması ehil olmayan kişiler için tehlikelidir.

Ve bu iş de biraz masraflıdır, yani bir kaç milyarına malolur, ve işi bilen birine yaptırmazsan işine yarayacak kadar etkili olmayabilir. Yani şunu alayım bunu alayım duvara yapıştırayım olsun diye parayı boşa savurmak da mümkün.

Bu işlemler doğru bir şekilde yapıldıktan sonra, oda müzik amaçlı kullanılacaksa şayet, bu başlıkta bahsedilen süngerler, diffuserlar vesire ile akustik düzenleme yapılıp odanın reverbrasyonu "biraz" öldürülür, rezonant modlar kontrol altına alınır. O sonraki iş.

Yani malesef yapmak istediğin şeyin "profesyonel olmayan" ve "ucuz" bir yolu yok. Ancak "yarı profestyonel-profesyonel" skalasında onbinlerce dolardan 3000-5000$ arasına inebilecek skalada çözümden bahsedebiliriz eğer hakikaten istediğin şey "dışarıdan ses gelmesin, dışarıya ses çıkmasın" ise.
Kolay gelsin.

want2die, söylediğin madde de bir akustik düzenleme maddesidir. sesin medyumun arkasına geçmesini engellemesi fiziksel olarak mümkün değildir. ses ışığın aynada yansıdığı gibi bir oraya bir buraya yansımıyor(sadece maddenin yalıtım özelliğine göre olan kısmı yansıyor), çarptığı maddenin yoğunluğuna bağlı olarak arka tarafa geçiyor. Yani piramitlerle falan "yalıtım" sağlayamazsın, ancak oda içinin akustik düzenlemesini sağlarsın.

Senin yaptığınızı söylediğin şey bir klima kanalı içinde kısmen işe yarayabilir(zaten havalandırma kanalları için yapılabilecek çok farkı bir şey yok), ancak bir duvarın "arkasına" ses geçirme konusunda yapabileceği şey koca bir sıfırdır.

Bu işi piyasanın çok altında yapabilecek birini tanıyorum.
İletişmek isterseniz: [email protected]

@gerrain
Cam yününün akciğer zarı kanseri yaptığını biliyorum, uyarı için sağol yine de.

@inatci kahraman aga
Hocam büyüksün;) Bu teklif ne zaman kadar geçerli? Zira bu dediğimi şu an için yapmam mümkün değil, daha çok ön araştırma gibi bir şeydi, yine de çok teşekkür ederim, adresi yazdım bir kenara...

@Herkese
İlginenen herkese teşekkür ediyorum.
Çevre mühendisi aday adayı olmamdan ötürü gürültü kirliliği kontrolu hakkında epey bilgim var, ama hep büyük ölçekli işlere göre teorik bilgiler. Mevcut kaynağa göre yapılabilecek şeyler hakkında az çok bilgim var ama bunlar büyük ölçekli yerlerdeki sabit kaynaklarla ilgili, misal "want2die"ın verdiği örnek. Ama ben sabit bir kaynak değilim ve yapabileceğim gürültüyü ölçebileceğim ekipmanım da yok ki gerekli hesaplamaları yapayım...
Bu sorudaki amacım; "Büyük ölçekli işlerde teorik bilgiler kesindir, doğrudur da hani küçük ölçekte pek bilinmedik kolay bir yöntemi var mıdır?" şeklindeki merakımı gidermekti, akustik bir kaygı yoktu, sadece ses yalıtımı amaçlıydı. Üşenmeden uzunca anlattığı için kurukafa'ya ayrıca teşekkür etmeyi bir borç bilirim.

Teklif sonsuza kadar geçerli.

sagolasin soru haline getirdigin icin. ama ben buradan yoneltmek istiyorum: baskalarinin da ekleyecegi birseyler olabilir diye.

klavyem turkce degil, haliyle yanitlari dogru veremiyorum. gui ye, fareyle tiklayacagim , almanca ve turkce ozel karakterleri ekleyebilir misin?

linux da kullanabiliyor muyum programi?

yaniti girdigimde dogu olsa da, yanlis olsa da, "bilmiyorum" a tiklamadan ziyade dogruca yaniti gosterse daha iyi olmaz mi? boylelikle, 1 sn aralikla calismak istedigimizde hem surekli o tusa basmak zorunda kalmayiz, hem de kelimenin tam karsiligini bulmaya calismakla ugrasmayiz. mesela diyelim ki kelime "intensify" ve anlami da "yogunlasmak"; ben "yogunlastirmak" da diyebilirim buna. ama program dogru kabul etmeyecek.

programin gui si acikken, programi sag taraftaki hizli baslat iconundan kapatirsam o gui 10-15 saniye sonra kapaniyor.

bir de sorgulama penceresine kapatma tusunu eklemeyi mi unuttunuz acaba?

son olarak, program freeware olarak mi kalacak?

cok sordum, tesekkurler.

merhaba,

program cok dil icin yazildigindan tum klavyeleri kapsayacak bir $eyler du$unuyorum. aklima gelen cozumlerden biri ozel karakterler haric girdileri de kabul etmek (üzüntü yerine uzuntu'nun kabul edilmesi gibi) o tüm dertleri bitirir mi diye düşünüyorum..

linux'da hiç denemedim, linux'daki mono project 2.0'ı destekliyor mu bilmiyorum. destekliyorsa kullanabilirsiniz. programın kısa vadede java cep telefonu ve linux sürümlerini de hazırlamayı düşünüyorum ama öncelikle kritik eklentileri tamamlamalıyım.

gui'nin kapanması bir bug olabilir, araştıracağım.

program freeware olarak kalacak gibi görünüyor şu an için, planım o.. İleride ödeme gerektirecek bir fonksiyon yazılsa bile temel hali ücretsiz kalır sanıyorum.

sorgulama penceresinde kapatma tuşu kullanıcıyı sorulardan kaçmaya alıştırmasın diye özellikle yok edildi. :)

Kelimelerin tek tanımlı karşılığı bulunması biraz sorun çıkarıyor. Kendi tanımlı dosyası yanında internetteki bir kaynağı(misal seslisözlük) kullanarak doğruluk kontrolü yapabileceği bir seçenek eklenebilir.

Misal retain için tanımlı cevap olan "yitirmemek" oeh dedirtmişti... Tamam doğrudur elbette ama ilk karşılığı ya da ilk akla gelen bu mudur?

Dediğim gibi hazır bir kaynaktan yararlanılırsa, kelimelerin diğer anlamlarıyla da karşılaştırma yaptırılabilir...

(bkz: nafi)

program gayet güzel olmuş ve kelime haznesini geliştirmek isteyenler için birebir. fakat programda şöyle bir özelliğinde olmasında kendimce yarar görüyorum; anladığım kadarıyla programa kelime eklemesi yapabiliyoruz işte bu noktada programda olmayan ve işime yarayacağını düşündüğüm kelimleri ekliyorum ve akabinde karşıma sürekli eklediğim bu kelimelerin gelmesini istiyorum böyle bir şey mümkünmüdür? mümkün değilse bile bu haliyle işime çok yarıyacağı bir gerçek emeği geçenlere çok teşekürler.

merhaba yeniden,

seslisozluk gibi bir kaynaktan query etme fikrini acaip tuttum, çok teşekkür ediyorum.

yeni eklenen kelimeleri öncelikli olarak sormak da mümkün olabilir, yapılacaklar listeme ekledim, onun için de teşekkürler.

ayrıca kişisel olarak kendinize hazırlayacağınız sözlükleri bana ulaştırırsanız programın ilerleyen sürümlerinde isminize bir teşekkürlere dağıtabiliriz ve böylece diğer insanlar da faydalanabilir.

bilmiyorum ne kadar alakalı ama, cep telefonunda çalışan bir versiyonu da olabilir mi, bilgisayarın başında oturduğumuz vakitler sınırlı ve onda da başka meşgaleler oluyor, telefonda çalışan olursa, otobüste ya da bankada falan beklerken kelime ezberlenebilir. sis ya da smartfon uzantılı olabilir.

ekranın tam ortasında açılmasa sağ altta açılsa bide msn de konuşurken açılınca bi bakmışım bütün yazıyı oraya yazmışım aktif pencere olarak gelmese daha iyi olur sanki. bir de comodo firewall uyarı veriyor programı açıp kapatınca tam bakamadım uyarıya ama netle alakalı bi durumu mu var?

cep telefonu versiyonu ilk yapacağım işlerden biri değilim. masaüstü versiyonu tamamına erince java ve smartphone için çalışacak bir şeylere başlayacağım.

program başlangıç ve bitişte web'deki sayaç istatistiğini güncelliyor. ayrıca şu sıralar netten otomatik sözlük güncelleme kısmını yazıyorum. yani internet ile bir bağı olacak programın, istendiğinde kapatılabilecek.

msn messenger konusunu birileri daha söylemişti. programın özelliği kendini en öne atıp sizin onu unutmanızı zorlaştırmak. testlerim sonucu gördüm ki eğer en öne zıplamazsa insanlar arkada unutuyorlar programı, amacına ulaşmıyor. MSN ya da ICQ'da falan bir konuşma penceresi aktifse EasyWords'ün aktif olmamasını sağlayabilirim bu konuyu düşünüyorum.

Teşekkür ederim yorumlarınız için. Eğer kendi sözlüklerinizi hazırlıyorsanız bunları diğer kullanıcılarla da paylaşmanız muhteşem olur.

Bunun bir benzerini bazı büyük "*.exe"(setup) dosyaları çalıştırırken yaşıyorum, çift tıkladıktan sonra gidip bir çay koyup gelmem gerekiyor. Diğer uygulamalarda sorun yok(Crysis'i orta ayarda çalıştıran bir alet bu).

Bunun nedeni uygulamanın çift çekirdek desteği içermemesi olabilir...

Subtitle denemedim, flashdiskte bir kere benzer bir şey oldu, o da görece büyük bir şey atarken aleti bırakıp gittim, "güç düzeni" nanesi yüzünden sistemi beklemeye almış(aleti yeni aldığımız için ayarlamak aklıma gelmemişti), kopyalamayı yarısında kesmiş hata vermiş, aktarım kutusu yerinde duruyor, neyse söküp tekrar taktım(USB), ve tekrar dene dedim, kopyalamaya devam etmeye başladı ancak verdiği tahmini süreyi ne siz sorun ne ben söyleyeyim(Bin küsür gün diyordu), ha normal bir zamanla kopyaladı o ayrı...

Not: İşbu alette Vista kuruludur.

hasta la vista baby
bi de diske yavas yaziyo dikkat ettiysen

merhaba @kibritsuyu öncelikle laptop kulanırken şahsen ben kendim şunları farkettim.
birincisi pil ile çalışırken aletlerin performansları innılmaz düşüyor.güç seçeneklerinden yüksek performansı seçsen bile öyle bişi olmuyor.ikincisi bende vista kullanıyorum 1.83 çift çekirdekli işlemci ve 2 gb ram var pcde ve son derece hızlı bir laptop ve vista için.yanlız hd te 10 gb yer kalınca falan yavaşlıyor biraz.
bence birincisi format at yani hızlı kurulum cdsiyle yada başka bişeyle tekrardan kur pc yi.ikincisi muhakkak norton internet security kullan(yada onu kullanmak istemiyosan başka bir virüs programı ile birlikte spyware doktorda tavsiye ederim.fakat lisanslı olsun başın ağrımasın.ben çok denedim virüs programı kur crakcla iki gün sonra iptal olsun virüs girsin falan baş edemedim baştan spyware doctor aldım en son virüsten alet çöküncede norton internet security aldım ve totalde problemi çözmüş oldum.)
birde ashampoo win optimizer var.
bu programla registryleri bilgisayarı açtığında altta çalışan programları düzenle.ayrıca düzenli olarak disk defrag yap.bunları bir dene eğer yine hızlanmasza servise götür.muhakkak bir arıza vardır.hardiskin hasarlıdır.yada ramlerinde bir problem vardır fln.
ürünün sitesinden updateleri takip et özellikle biosları.
ayrıca ram ne kadar?ve windows update yapıyomusun?

virüs programın varsa ondan olabilir. norton gibi bilgisayarı kendi kullanıp sıkılınca da bi tur bize veren bir program kullanıyorsan zaten bilgisayarın senin değil an itibari ile :) ama adam gibi çalışan kaspersky gibi diğer virüs programları tüm talepleri önce kendileri süzer. yani sen o rar'a tıkladığın an o rar'ı önce virüs programı açar, tarar, sorun görmezse işletim sistemine paslar ve o sebeple de pat diye açılır. bir de bunu düşünerek virüs programın varsa onu kapayarak dene. o zaman düzelirse sorun daha düzgün çalışan bir virüs programı kullan.

1,83 ghz çift çekirdek işlemci ve 1 gb ram'i var. ekran kartı da paylaşımlı değil 128 mb. ati bilmemne. oyun moyun oynanmıyor. zaten babam kullanıyor, ben de gittiğimde kurcalıyorum. virüs programı olarak nod32 var. carckli falan değil orijinal. ki onun kastıracağını sanmıyorum. windows update sürekli yapılıyor. normalde de hızından falan memnunuz zaten, bir problem çıkarmıyor ama rar açarken uişi uzatmalar download ederken %99'a gelip durmalar, dosya kopyalarken kalan süreyi hesaplayamamalar falan canını sıkıyor insanın. ben vista uyuzluğu diye düşünüyorum ama bilemiyorum. kendi bilgisayarım olmadığından format, bios update falan gibi riskli işlere girmek istemiyorum. 160 gb mı ne harddiski var, bi tane film indiriyorum, babam gelip "flashdiske çektikten sonra sil, doldurma bilgisayarı" diyor. "baba koca harddisk dursun işte" falan diyorum ama dolsun, yavaşlasın istemiyor. o yüzden babamı huylandıracak şeyler yapmak istemem.

Söz konusu dizüstü bilgisayarı hiç kullanmadım, önce bunu belirteyim, yalnızca genel deneyim ve bilgime dayanarak önerilerde bulunayım dedim...

Öncelikle, uygulamaların çift çekirdeği desteklemesi gerekmez düzgün çalışmaları için, ayrıca yamulmuyorsam WinRAR multithreaded ve dolayısıyla her iki çekirdeği de kullanabiliyor.

Dikkat edilmesi gereken ikinci nokta, her ne kadar bu makine Vista için yapıldı da dense değişmeyen gerçek: Vista performans açısından fazlasıyla sorunlu, ve bu durum özellikle laptop'larda öne çıkıyor doğal olarak. Windows XP kullanmanı öneririm. Gerçekten performans farkını açıkça göreceksin. Bilgisayarın söz konusu sorununun temel nedeninin WinRAR'ın Vista üzerinde çalışması olduğundan eminim. Vista gerçek bir "resource-hog".

Dikkat edilmesi gereken üçüncü nokta ise şu:
Sakın ha Norton Bilmem Ne Security gibi bir ürün kullanma!
Kaspersky yada Bitdefender gibi bir ürün güvenlik açısından fazlasıyla tatminkâr olacağı gibi bilgisayarını da öldürmeyecektir. Nod32 de bu listede sayılabilir, makinenin yavaşlamasına katkıda bulunmaz.
Ah ben neler çektim o Norton'dan... 7 cedleri kara listemde, sülaleleri nişangâhımda..

şu galiba:
www.swissarmy.com

Not: Ben yazdım Google buldu, Google buldu ben yazdım...

evet aradigim saat bu, tesekkurler.

çok pahalı yahu. türkiye fiyatı 600 liradan aşağı olmaz sanırım.

muadili sayilabilecek modellerle karsilastirildiginda cok da pahali degil gibi geldi bana. kronograf , barometre, altimetre, termometre, butun bunlarin bir arada oldugu bu tarz gorunume sahip modeller (celik kasa, kristal cam falan) pek de ucuz olmuyorlar. (tissot'un buna benzeyen, fakat barometresi eksik bir modeli 1150 YTL ornegin)

google analytics?

(bkz: alexa) ?¿

extremetracking.com

google analytics candır:

www.google.com

beklediginiz bir cevap degil ama yogurt ve sut diyeyim ben

biri zamanında duvarları silmek demişti, saygılarımı sunarım hala.

lisedeyken bizde böyle bir ihtiyaç içerisine girmiş idik indiegirl'le birlikte. gündüzleri okuldan geldikten sonra uyumak, gece kalkıp ders çalışmak istiyorduk ama okuldan gelince de yatamıyorduk. ayrıca, kullandığımız ilacın fil deviren cinsten olmaması gerekiyordu ki, gece kalkabilelim.
okul doktorumuz bunun için bize unisom diye bir ilaç önerdi. İlaç aslen alerji ilacı olarak ortaya çıkmış ama daha sonra uyutucu etkisinin daha ağır bastığını fark etmişler ve uyku ilacı olarak girmişler piyasaya. unisom aslında tam bir uyku hapı değil, genelde gece uykuya dalmakta vs zorluk çeken insanlara tavsiye ediyorlar.
Umarım işinize yarar.

başka alerji ilaçlarından bildiğim kadarıyla onlarda uykuyu getiren madde paresetamol ve ne yazık ki kalkınca insanı sersem yapıyor. evet aradığım yoğurt veya süt gibi değil.

(git: 20159)

geçen gün gazetede kediotu ve çarkıfelek çiçeği nin uykuya dalmayı kolaylaştırdığına dair bişeyler okumuştum.bunları tablet halinde de bulmak mümkünmüş ayrıca.

papatya çayı.

ancak bünyeye bağlı olarak 2. madde için garantisi yoktur.

gazetelerde iki ay falan önce basettiğin şeye benzeyen bi haber çıkmıştı, bilimadamları 2 saat için adamı anında uyutup manyak dinlendiren bir uyku üzerinde çalışıyorlar diye ama bilmiyorum sonucu...

şartların mümkünatına gelince; biraz uygunsuz kaçacak ama tam olarak uyuşan bir örnek vermek istiyorum:

Rivayet odur ki, Osmanlı zamanında azınlıktan birisi o zamanın şartlarına göre sexshopvari bir dükkan açmış; sipariş üzerine ekipman yapar imiş. Bir gün bir kadın gelip adama demiş ki:
"Usta, bana öyle bir alet yap ki;
boyu arabî,
eni farısî
letafeti türkî olsun.."
adamımız cevaben demiş ki:
"Bacım, öyle y...k bulsam ben kendi g.tüme sokarım!"

Sanırım soruya verilebilecek en uygun cevap bu olsa gerek...

eczanelerden temin edebileceğin B12 vitamini kullanabilirsin. hiçbir yan etkisi yok, uyuşturmuyor. istediğin saatte kolayca uykuya dalıp istediğin saatte uyanabiliyorsun.

Internet bankacılığında yurtiçi EFT'lere ek ücret kesilmiyor. Yurtdışı EFT yapabilmek için de IBAN denilen bir numara sayesinde internetten EFT yapmak mümkün olsa gerek. Ancak buna ücret kesiliyor mu, bilmiyorum. Bildiğim kadarını söyledim (swh).

En kolayı Paypal, ama bildiğim kadarıyla Türkiye'den gönderimde kredi kartı kullanmak durumundasınız.

Bankadan SWIFT yapılabilir (uluslarası EFT diyeyim kısaca), ancak hem ücreti fazla, hem de Amerikan-Avrupa banka sistemi birbiriyle alakasız olduğu için çok zor oluyor. Mesela Avrupadaki bankacılıkta IBAN gibi bir sistem var, bunun yerine Amerikan bankaları başka bir kodlama sistemi kullanıyorlar.

Moneygram ya da Western Union kullanabilirsiniz, bunlar nispeten daha kolay ve acısız olur.

Ya da en kolayı buradan bir ATM kartı / Kredi kartı alır arkadaşınız, onun içine normal para yatırılır buradan, o da parasını oradaki atmlerden çeker. Bittikçe buradan tekrar yatırılır, o da tekrar çeker. Visa ve MasterCard dünyada bu anlamda geçerlidir, sadece her çekimde biraz çekim ücreti yer (1-2 dolar kadar sanırım), bir de kur hesaplaması bankanın lehine olacak şekilde yapılır.

bende zamanında çok araştırmıştım onu.amerikadan bir firmaya swift kodu yada iban kodu ile wire transfer yani havale yapmıştım.garanti bankası şubeden para gönderirsen 100 dolar internet bankacılığından gönderirsen 21 ytl masraf alıyor.Bende mecbur 21 ytl yi verdim paşa paşa.

swift yapmakta şöyle internet bankacılığından swift kodunu girdiğiniz zaman örneğin marlus44 karşı tarafda detayları çıkıyor zaten.fakat başına 3 tane x yada sonuna 3 tane x girmeyi deneyebilirsiniz(xxxmarlus44 yada marlus44xxx gibi)
western unionuda araştırmıştım.sanırım anında geçmiyordu hesaba ve yine sanırım ucuz bir işlem değildiki garantiden yaptım.

not:xxx olayı garantinin takozluğundan kaynaklanıyo illa 11 karakter dolucak sanki.

ayrıca diyelim swift yaptın.(bu işlemin bir adıda swift) parayı gönderdin 1 gün falan alıyor karşı tarafa geçmesi.fakat karşı taraftaki bankanın bu işleme onay vermesi gerekiyor.eğer onay vermezse paran geri dönüyor fakat 21 ytl lik hesap işletim ücretin boşuna gidiyor.Yanlız internet bankacılığından dakka dakka kontrol edebiliyosun.gittimi beklemedemi karşı taraftan onaylandımı fln.

Normal yolla yapacaginiz islem yaklasik 20-50 arasi dolariniza mal olur. Trdeki banka bir ucret alicak abddeki banka bir ucret alicak ve muhtemelen arada bu islemi yapan 3. bir banka ucret alicak. Citibank hesabi varsa 20 dolara falan halloluyodu sanirim ama diger bankalarda cok daha yukselebilir abd'de subesi yoksa.

Arkadaşınız New York'ta ise okuyun, yoksa kaçarak uzaklaşın:

Vakıfbank, ziraat ve yapıkredi bankasının NY şubesi varmış, oradan kendi adına hesap açtırsa siz de o hesaba buradan para yatırabilirsiniz, gibi gibi...

yurtdisindaki turk banka subeleri ayri bir banka gibidir, masrafi cok degismez.

paypal'a kredi kartinizdan para aktarabiliyorsaniz arkadasinizin amerikan hesabina yollayabilirsiniz, o da tanittigi kendi hesabina aktarabilir bu parayi.

Cevaplar için herkese teşekkür ediyorum. Ben para göndermek için paypal ı kullanacağım, ailesine de para göndermek için moneygram ı veya western union u kullanmasını tavsiye ettim...

4(dl-dc-dc-dr)-1(dmc)-3(mc-mc-mc)ortaki mc hariç diğer mc lerde ileriye doğru ok giedecek)-2(sc-sc) uzun pas kombinasyonu ile tarihi başarılara imza atmıştım.

"icabında 2 yerim 5 atarım nedir ki" dersen 4-3-2-1 süperdir, ikinci sezon gibi taktik ve oyuncular oturunca, kolay goller de yemezsin:

Defans; Dl-Dc-Dc-Dr olmakla birlikte DC oyuncularında olması gereken en öncelikli iki özellik,markaj ve pozisyon alma, sonrakiler ise zıplama, kafa, hız, topsuz alan... diye sıralayabiliriz. DC'lere adam markajı ver(rakibin çift forveti varsa ikisine de, tekse birine ver, diğeri alan markajı). Dl-Dr içinde yine pozisyon alma ve hız önemli, arı orta yapma, ve duran toplarda da iyi olsunlar(ben ileri koşu, orta yapma veririm, kornerleri de kullandırırım kendilerine).

Orta Saha; orta sahanın göbeğine, orta saha özellikleri de barındıran sağlam bir DMC. diğer ikisi kanat orta sahanın kenarlara yerleştir ileri çıkart(Ok). Kanatlar AML, AMR olmalı(AM/FL, AM/FR, FR, FL de olur). Kanatlar için özellikler; hız, hızlanma, yaratıcılık, orta yapma, pas, duran toplar, yetenek, uzun şut... diye gider. Bu taktikte kanatlar için bir önemli özellik ise sakatlanmaya yatkınlık, bu özelliği göremezsin biraz şans, biraz deneme yanılma. Zira ben tam saha pres, tam alan markajı, top çalma sert, ofansif oynarım. Bu taktiğe kanatlar pek dayanamaz. Özellikle de Brezilyalı kanatlar.

Ofansif orta: Buraya iki tane AMC(AM/FC ya da Fc de olur). Hız, yetenek, duran toplar, pas, pozisyon alma, uzun şut, bitiricilik, kafa, göz ne kadar özellik o kadar iyi...

Sonuncu tek santrafor; bitiricilik 15'ten aşağı olmasın(başlangıç için), ben 17'den aşağı inmemeye bakarım, hız, yetenek, uzun şut, zıplama, kafa, pas, pozisyon alma, bunda da ne kadar özellik o kadar köfte...

İleride tek adam görünse bile, kanatlar ve AMC'deki adamların FC özelliği varsa, oyunun gidişatına göre ileri çıkartırsın(Ok ile), çıkartmasan bile AMC oynayan adamlar çok öne çıkar bu taktikte... Sezon sonunda ise en iyiler karmasına takımından, en az, santraforun ve bir dc çağrılır.

Aslında yazılacak çok şey var, tek taktikle gitmez bu, oyunun akışına göre bu taktik değişir, aslında hiç dokunmazsan rahat şampiyon olursun. Dokunursan, kupalarda da başarı elde edersin. Eposta adresini verirsen capture yollarım, yoksa yazmakla bitmez...

www.cmturk.com

Bu adreste hazır taktikler ve daha bir çok şey bulunmakta...

daha yeni çıktı yahu..

american gangster

bir de eskilerden;
traffic

uluslararası silah kaçakçılığı;
lord of war

en klişeler ocean's eleven ve italian job. mesela Fun with Dick and Jane de komedi türünde iyi bir örnek sayılabilir (sen enron deyince bu film aklıma geldi).

(bkz: Layer Cake) de olabilir sanırım.

lord of war diyorum ben de, cuk oturur.

biraz bayat ama;
the departed

aradığın şeyi tam ifade eder mi bilmiyorum ama organize işler filminin aslında organize suçlar konusunda güzel bir bakış açısı olduğunu düşünüyorum. bayık olduğumu düşünebilirsin de tabi :)

heist vardı bi de, gene hekmın fln.

www.epinions.com

the usual suspect

Fight Club: Organizasyonsa organizasyon, suçsa suç...

imdb.com

yandaki etiketlerden birine tiklayarak baska bir keywordu ilave de edebilirsin. sana tavsiyem blow adli harikulade filmdir ayrica.

goodfellas

once upon a time in america.yada şöyle yapın bence.al pacino ve robert de niro'nun filmlerine bi göz atın.en bilinen suç filmlerinde biri yoksa diğeri vardır.

rezervuar itleri de olabilir sanki.

(bkz.inside man)

Ticari olmayan kullanımın ücret gerektirmediği yazılımlar da var fakat bu istisna. Genel olarak yazılımların kırılarak ne surette olursa olsun kullanılması yasa dışıdır.

Her şekilde suçtur... Misal çok acıktık yiyecek bir şeyler çaldık, bu suç mudur? Yasalara göre suç, bu da onun gibi. "Haksız kazanç" olarak değil de "haksız fayda" sağlamak olarak bakılmakta...

hobi olarak kullanmakta yasak. microsoft için konuşursak bilg. muh. öğrencilerine beleş program verirken aynı okuldaki diğer bölümlere kullanmayı yasaklıyor, bunla yazılan şeyleri başkalarına satmayı da yasaklıyor.

bu elbette tartismaya acik bir konu.
su anda yasalara gore suc. hatta "bu hirsizliktir" bile deniyor. elbette bunu sadece hirsizligin ne oldugunu bilmeyenler soyler. muhalif bir bakis acisi icin: www.gnu.org

gamecopyworld.com'a göre, orijinaline sahip olduğunuz yazılımın üzerine kişisel kullanım için "no cd patch" uygulamanın sakıncası yoktur.
öte yandan "crack" adı verilen yazılımı üretmek suç sayılmıyor bildiğim kadarıyla. yani yazılımı çalıştıran executable'ları reverse engineering edip bir şekilde yazılım kendi korumasını devre dışı bırakmak suç olmamalı. ancak bu süreçten sonra yazılımı böyle kullanmak suç olabilir. gcw'e göre olmayabilir de. denildiği gibi tartışmalı bir konu.

Ama bu listede schism yok...
thispe nerden buldu acaba?

Explosions in the Sky diye bir grup var, ilk albumunde this plane will crash tomorrow yaziyor, ve ilk albumlerini 9/11'dan bir kac ay once release etmisler. Sonra albumun artworkunu falan degistirdiler.

ya ne alırsan al. 2-4 yıl arası bir sürede eskiyecek. bunu düşünerek al. bi de asla son teknoloji diye en yeni çıkan şeyleri alma. fiyat düşüklüğü, performans yüksekliğinden bence daha önemlidir.

diğerlerine daha teknik cevaplar gelecektir sadece eskiden beri(amd ati'yi satın almadan önce bile) tercihim şu şekildedir; amd işlemci+ati ekran kartı ya da intel işlemci+nvidia ekran kartı birlikteliği.
"Neden?" diye sorma...

evet eskiyecek ama şu anda oyun oynayamıyorum yaw :) hazır okulu da bitirdim mezun oldum. bunlar zaten çok pahalı değil sadece ortalama üstü parçalar. yani bana öyle geldi. yamuluyo da olabilirim piyasadan çok da haberdar değilim tabi.
işlemci ekran kartı birlikteliğine ben de aynı şekilde yaklaşıyorum zaten intel işlemci düşünmemin nedeni son iki seferdir amd işlemci ati ekran kartı kullanmış olmam. değişiklik olsun dedim. hem bu arada c2duo teknolojisi falan intel amdden ilerde heralde bu aralar..

1-anakart olarak gigabyte p35 ds3l veya p35 ds3r öneririm. quad core da dahil yeni 45nm lik tüm işlemcileri desteklerler.
2-işlemci olarak e8xxx serisini tercih et. çünkü hem daha yeni hem daha performanslı hem de daha ucuz. üstelik 45nm teknolojisine sahip. yani daha az enerji tüketir ve daha az ısınır. e8200 öneririm.
3-kullanacağın kasa bir çok şey için yeterli olur. aopen ların psu lar sağlamdır. ama alacağın ekran kartına göre de değişir kullanman gereken psu miktarı.
4- ram olarak 667 veya 800 mhz olanı al. normal bir kullanıcının bu ikisi arasındaki hız farkını anlayamayacağı söyleniyor. yani bütçene hangisi uygunsa onu al.
5- ekran kartı olarak da piyasaya yeni sürülen nvidia geforce 9600gt yi şiddetle öneririm. f/p oranı aşmış bir kart.

thg yi kurcala,

www.pclabs.gen.tr

iki ay bekleycek sabrın varsa hd 2600 xt alma bende var memnun değilim bir sürü uyumusuzluk çıkartıyor oyunlarda nvivda piyasayı yemiş bitirmiş vesselam . ati de nvida da piyasada bir kaç ay içinde yeni nesilleri yaygınlaştırmaya başlayacaklar sanırım beklersen xt 2600 yerine hd 3600 gibi bir modelini falan alabilirsinati de ısrarcıysan . güç kaynağı kaliteli al , zaten600 watt aşağısı ilerdeki herhangi bir upgrade için yalan olur.

www.sanalmarketim.com
www.teknolojix.com şu anda aklıma gelenler. aklıma geldikce editleyip yazarım.

Amaç en "uygun" fiyat ise teknolojix çok da "uygun" değil...
Misal anasayfada indirim yaptıklarını duyurdukları fotoğraf makinesini www.oemsepeti.com adresinde daha uygun fiyatla bulmak mümkün...

Dvd yi takin, herhangi bir dvd yazma programini acin, DVD kopyala diyin. Hem hedef surucuyu hemde kaynak surucuyu Dvd Writeriniz olarak isaretleyin. Once dosyalari hdd nin gecici klasorune kopyalicaktir, sonra oyun dvd sini cikartip bos dvd yi isticektir. takin bos dvd yi is bitsin.

Ps to Late Viper; (bkz: cevaplama ve nick uyumu) =P

Hocam sadece dvd-writer ile de DVD'den DVD'ye kopyalama yapabilirsiniz(NERO). İlk koyduğunuzu geçici olarak sabitdiske kopyalar, DVD'yi çıkarır boş DVD ister, sizde boş DVD'yi takar kopyalama işlemini tamamlarsınız. Elbette DVD'nin korumalı olmadığı durumlarda...

Edit: Lan, lan, lan;)

teşekkürler arkadaşlar.

2- Benim bildiğim 6 kişi olması lazım ama yataksızlar, yataklı olanları bilmiyorum. Bir de aldığınız biletin nereden nereye kadar olacağı, vagonun boş olup olmamasına bağlı, biletler 1'den başlamıyor satılmaya, karışık satılıyor. Bunu gişeye gidip biz şu kadar kişiyiz derseniz, isteğinize uygun bir yer ayarlarlar(elbette boş yer olduğu takdirde).

4- 6 kişilik yerden 4 bilet alırsanız 4 kişi numaralarına göre oturur, diğer iki kişilik yer satılmazsa gelen giden olmaz, ama satılırsa bilet sahileri en doğal hakları ile gelir otururlar...

kuşetli vagonda 4 yatak var. bunlar ranza şeklinde. normalde 4 kişilik oturma yeri var. (çok kaynaşırsanız 8 kişi de sığarsınız)

pullman olanlar apayrı. orada mahremiyet filan yok bildiğin otobüs mantığı.

kuşetli vagonda fark ödenerek kalınıyor mu az kişiyle bilmiyorum ama kalınması lazım. yataklıda oluyorsa bunda da olmalı.

kapısında kilit yok galiba kuşetlinin emin değilim tam.bi de seri bilet alırsanız internette aynı kompartmandan veriyor olması gerek. en kötü telefon açıp öğrenebilirsiniz.

1.numarasiz vagondan almadiysan numaralidir.

2.simdi bunda soyle bir sey var; normalde 6 kisilik, ama yeni trenlerde 4 kisilik yer satarlar. 2si satilmaz, gece carsaf battaniye filan da dagitirlar. ama eskilerde (misal dogu ekspresi) 6 kisilik yer satilir, nevresim de dagitilmaz. grup icin aldiginda bir arada verirler ama +2ler mesela yan vagona dusmeyebilir, o hangi vagonda yer olduguna bakar.

3.bittabi, istersen 10 kisi bir kampartimana gir, herkesin bileti olduktan sonra no problemo.

4.oncelikle eger biraz yukarida dedigim gibi kusetli kompartimandan aldiysaniz zaten yaniniza 5 ve 6.yi vermezler. yok oyle degilse konduktore gerek kalmadan kendileri bile dovebilir.

5.yalan. kompartiman her daim daha rahattir. yatak olmasi bir yana grup halinde yolculuk yapiyorsan pulmanda o kadar rahat muhabbet eddemezsin, kompartimanda rahatsin ama kafana gore takil.

yataklıda 6 kişilik yer oluro. ama en az 4 kişi bilet alırsanız ve tren dolu değilse sizin için orayı kapatıyorlar. bunu yaptırmazsanız 5. ve 6.yı almama gibi bir şansınız yok. yataklı tabi ki daha rahat. bilet kontrolünden sonra kapınızı kilitlersiniz, yanlış yere girmeye çalışanlar veya olağanüstü durumlar hariç rahatsız eden olmaz.

yataklı bambaşka bişiy karıştırmayın lütfen. kuşetli vagon'da yatak var tamam ama yataklı vagon otel odası gibi bişiy ve pahalıdır diğerlerine göre.

karıştırmayınız.

kafamdaki soruların hepsi ve daha fazlası yanıt bulmuştur, pek minnettarım her birinize, sağ olun, var olun =)

gitmeyebilirim de.

pispinti, not olarak eklemiştim tam da onu ama biraz geç kalmışım galiba :)

ama işte başka türlü içinden çıkılamıyor. ikisi de yanlış oluyor çünkü. "gitmeye debilirim" direkt yanlış zaten, debilirim diye bir kelime yok, "gitmeye de bilirim" şeklinde yazınca da yanlış, "bilirim" orda öyle olmaz, bilirim.

başka da koyacak yer kalmadı zaten.. böyle bence.

in google we trust:

"gitmeye debilirim" : 0
"gitmeyedebilirim" : yaklaşık 474 sonuç.
"gitmeye de bilirim" : yaklaşık 3.490 sonuç.

in google i don't trust. zira:

"herşey" : yaklaşık 11.400.000 sonuç
ama canımız ciğerimiz "her şey" : yaklaşık 326.000 sonuç.

bence gitmeyedebilirim diye bir kelime yok, yani konusurken kullaniyoruz ama yanlis.

galadnikov, yani nedir doğrusu?

hm "gitmeyebilirim de" dışında bi kullanım doğru değil yani.

aynı şey benim de uzun süredir kafamı kurcalıyor, "gitmeye de bilirim", "yapmaya da bilirim" vs.
biz arkadaşlarla o şekil kullanımın konuşma harici kullanılmayacağı kanısına varmıştık.yazarken "gitmeyebilirim de" demek lazım.
siz kimsiniz ulen demeyiniz, ünüversüteli ak pak çocuklarız :)

ek: (edit yazmayayım ki türkçe konusunda güvenirliğim sarsılmasın)
ayrıca "gitmeye de bilirim" in konuşurken yanlış kullanıldığını sanmıyorum, biraz daha farklı bir anlam veriyor derim ben."gide de bilirim, gitmeye de bilirim" nere "gidebilirim de, gitmeyebilirim de" nere..biraz daha yavan ikincisi.

ek 2: yahu o değil de mut-lu, mut-suz'un olayı nedir, yapısına bakınca mutlu ve mutsuz kök olarak geçiyor öss/oks sınavlarında.ama -li, -siz eki de var namussuzun.

ne dertliymişim be canım türkçem konusunda, açtırdınız kutuyu :)

öyle bir kelime yok ki yazılışı olsun.

şimdi kuyuya taş atan deli hatunun adını hatırlamıyorum ama zamanında "yeniden sevedebilirim, sözümden dönedebilirim" gibi bir şarkı söyleyip duruyordu.

yok kardeşim böyle kelimeler Türkçe'de.
gidebilirim de olumlu hali. gidemeyebilirim de olumsuz hali.

bana ulaşan her yazıda bu kelimeleri "gitmeyebilirim de" şeklinde düzeltiyorum. bu kelimenin tek doğru yazılışı "gitmeyebilirim de". diğerleri tamamen uydurma.

(bkz: de bilmek)

gitmeyedebilmek gibi bir mastar yok zaten.. evet..

müsadenizle konuyu hortlatacağım.

öyle bir kelime yok, olmaz, yanlış diyen arkadaşlar kendilerini ne zannediyorlar acaba, büyük merak içerisindeyim. dil yaşayan bir varlıktır diyoruz, onu kullananlar şekillendirir ve değiştirir diyoruz, bunun üzerine genel kabul görmüş ve söylendiğinde pek çok kişi tarafından anlaşılan bir şeye yanlış diyemezsiniz. bence burada çok net bir şekilde imla kuralı boşluğu var.

"gitmeyebilirim de" ve "gitmeye de bilirim" aynı anlamlıdır doğru, ancak cümlenin gelişine, konuşmanın veya yazının akışına göre "gitmeyebilirim de" yerine "gitmeye de bilirim", çıkıyor ağızdan. ben kullanıyorum ve insanları da istedikleri zaman kullanmaya teşvik ediyorum. yazılışına tdk bir çözüm bulmalı, bulana kadar ben ayrı yazıyorum.
saygılar.

vista için "service pack 1" var, onu kurmayı deneyebilirsin...

hocam bir de şu adreste vista için şöyle bir şey var:
www.microsoft.com
"Windows Vista çalıştırırken oluşabilecek Grafik Sanal Adresi sorunlarını gidermek için bu güncelleştirmeyi yükleyin." diyor.

yükledim ama sizin sisteminiz için geçerli değil dedi kurulum sırasında. daha önce de yüklemiştim galiba çünkü orbit de microsoft'un sitesinden indirirken daha önce indirmiştiniz bunu diye uyarı verdi.

buyuk ihtimalle ilacın etkisinden çunku kendimden biliyorum. doktora başvurman iyi olur. belki gunluk dozu azaltabilirsin doktor tavsiyesiyle. enerji içeçeğinden uzak dur pek çare olmuyor...

hocam "enerji drink" dediğiniz ürünün üzerinde yazanları okursanız ne koşullarda içmemeniz gerektiğini görebilirsiniz ki baştan söyleyeyim "ilaç kullanımı" bu listenin içinde.

kesinlikle ilaçtan. türlü yöntemlerle uyanık kalmaya çalışmanız kendinize eziyet olur. zaten bu tip ilaçların amacı insanları sakin, uysal ve uykulu yapmak değil mi?

günlük 300 mg kullanıyorsunuz. Yani ilaca yeni başlamış değilsiniz diye düşünüyorum. Bu sebeple acaba daha az dozları kullanırken böyle bir sorununuz oluyor muydu? Eğer olmuyorsa doktorunuza danışabilirsiniz.

herkeste aynı etki olmuyor ben redbull içince uykum geliyor.

doğal bir çözüm olarak ginkgo biloba önerebilirim. önce doktorunuza danışmanız elzem tabii.

infectious mononucleosis denilen opusme hastaligi olarak da bilinen bir hastalik var, soguk aldim zannetmis dikkat etmemis olabilirsiniz aylarca suren yorgunluk yapan uyutan bir hastaliktir, bazen gizli kalir, bir test yapilarak gecirip gecirmediginiz anlasilabilir. doktora gorunun.

The Descent
Notorious

6.his derim buna izlenmediyse eğer. lakin izlendiyse, transporter 2 de önerilir. gerim gerim germeseler de aile film olduklarını düşünüyorum.

the descent
arlington road
the rope
ravenous

"the game" desem...
bir de "oldboy" var, her film tavsiyemde vermek zorundayım, ister animasyon sorsunlar yine de tavsiye ederim oldboy'u

oldboy AILE ile izlenecek turden bir film degil =))).

hannibal serisi de olabilir.

panik odası, hic korku yok bunda.

son bir kaç yıldır türk yapımı din temelli gerilim filmleri revaçta. aile yapına uygunsa tabi.

the birds.
sonracıma
the others

öcü möcü yok öyle vahşet filan da yok ( the birds'dekiler günümüzle kıyaslanamaz) gerilimli, çok korkunç bişiy de değil.

funny games?

the shining

akşam haberleri.. (amma masaj kaygılıyım ha bugün)

İzlemediyseniz se7en.

in dreams

audition.aileme izlettim hayır dualarını aldım

Red Eye; sadece başını izleyip "lan bu adam beni mi kafaladı" deme sakın.
Çok büyük beklentilerle izlemezseniz, isteklerinizi tam anlamıyla karşılar.
Belki de izlediniz ve bunları boşuna yazıyorum... Neyse...

the skeleton key
flightplan

zaman yolcuğuyla falan ilgiliydi sanıyorum

(bkz: cern/#12543478 )

zaman yolculuğu dediniz araya giresim geldi, zira ben inanmıyorum buna(çok istememe rağmen), zira zaman yolculuğunda geri de gitmek mümkün, ileri de. O zaman gelecek şu an yaşanıyor olmalı, e öyleyse zaman yolculuğu ihtimali varsa gelecekte mutlaka bulunmuş olmalı ve geçmişe gelip bize haber vermeleri gerekirdi, gibi geliyor bana...

philadelphia deneyi - link vermeyi bilmiyorum- bu olabilir dediğin. bu mevzularda bildiğim en menşur deney. tayy-ı mekan vs..

@late viper: görünce öcü gibi davrandığımız, taş falan attığımız ufolar belki de zaman makinesini bulmuş ve bize haber vermeye gelen yetmişinci göbekten torunlarımızdır kimbilir.

www.haber7.com

kürdistan coğrafi bölgeyi ifade etmek için kullanılıyor. bağımsız bir ülke olarak tanıdığı yok kimsenin.

chavezding'in de dediği gibi "kürdistan" terimi coğrafi bölgeyi temsil etmek için kullanılır. toprakları bir kaç ülkeye birden yayıldığı için böyle tanımlanır. zaten dikkat ederseniz "kürdistan cumhuriyeti" vb bir devlet ismi kullanılmıyor. kürdistan, mezopotamya gibi bir bölgedir. 10-20 yıldır değil yüzyıllardır kullanılan bir tanımdır.

yani divit'in tipik türk paranoyasındaki gibi değil. "kktc" denilen bölgenin sınırları tek bir ülke içindedir, bunu tanımlamak için de "kıbrıs'ın kuzeyi" veya "kuzey kıbrıs" derler. ayrıca siz olsaydınız kürtlerin çoğunlukta olduğ bölgeyi tanımlamak için "üç beş milliyetçi türk rahatsız oluyor" diye yüzyıllardır kullanılan isim yerine başka şeyler mi uydururdunuz?

kıssadan hisse: sozluk.sourtimes.org

alchemistt'e diyecek lafım yok o milleti dahilinde kendi kendisine söylemiş söyleyeceğini; quote: " hep derim,^'küfür tek millettir'"

"kürdistan" diye bir bölgenin yüzyıllardır kullanıldığını da bilmiyordum,
giderek artan bir ivme ile çok yakın gelecek uydurması gibi sanki
mezopotamya ile karşılaştırılamaz yahu

@demlikposet
"Kürdistan tabirini idari bir terim olarak ilk kullanan Selçuk Sultanı Sancar'dır (1117-1157). Sancar İran'daki Hamedan şehrinin batısındaki Bahar kalesini merkez alan eyalete Kürdistan adını vermiştir. Bu eyalet Zagros dağlarının doğusunda ve batısında olmak üzere Hamedan, Kirmanşah, Dinever, Sincar ve Şehrizor şehirlerini kapsıyordu."
bkz: tr.wikipedia.org

ne kadar ilginç ki saygıdeğer ırkçılarımızın nefret ettiği kürdistan kelimesi ilk kez bir türk sultanı yani "başbuğ"u tarafından kullanılmış.

@divit
cahilliğin bu kadarına pes dedim artık. bir konuda yorum yapıyorsan bir araştır be güzel kardeşim.ya da boş ver sen araştırma haritalara bak yeter.

kürdistan:
media.istanbul.indymedia.org
mezopotamya:
www.turkcebilgi.com

@lancelot du lac
konuyla hiç ilgim yok ama verdiğiniz haritalara takıldım; haritaları vemenizdeki neden iki yerin birbirinden çok ayrı yerlerde olduğunu vurgulmak gibi geldi bana. Ama haritalara bakıp da bunu söylemek güç, tamam birebir aynı değiller ama birebir ayrı da değiller. Ortaklıkları, ayrılıklarından fazla görünmekte. Amacım sizi baltalamak değil sadece gördüğümü söylemek, yoksa dilediğiniz gibi adlandırın...

Hazır bulaşmışken biraz da batırayım; tamam yüzyıllar öncesinden geliyor olabilir(ilgili tarih dersinde de anlatsınlar) ama şu an bir karşılığı var mıdır, o önemli bence. zira binlerce yıldır ne toplumlar, ne devletler gelip geçmiş o topraklardan, neden özellikle o ismi kullanmaktalar? Tamam orada yaşayanlar kullanır ama dış medya kısmı şimdi beni de kıllandırdı? Bu davranışı sergileyen toplumların kendi içlerindeki benzer durumdaki yerlerde(geçmiş ya da güncel) tutumları da aynı mıdır onu araştırmak gerek...
Siz araştırın beni de aydınlatırsınız...

dışişleri bakanlığının başarısıdır.

@late viper
evet haritaları vermemdeki amaç iki bölgenin birbirinden farkıydı. benzerlikler olması doğal mezopotamya denilen yer kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerden de geçiyor. ki "iki nehir arası" demektir, yani dicle ve fırat nehirlerinin arası. erzurum'dan basra körfezine kadar uzanan ince ve uzun bir bölgeyi anlatır. kürdistan ise aynen ÇEÇENİSTAN gibi, bir halkın yaşadığı bölgeyi anlatır. türkiye'nin doğu ve güneydoğusunu, azerbaycan'ın batısını (karabağ bölgesi), iran'ın batısını, suriye'nin doğu ve kuzeydoğusunu, ırak'ın kuzeyini kapsar. zaten haritaları incelerseniz mezopotamya'nın, kürdistan'ın (neredeyse tamamen) içinde yer aldığını görebilirsiniz. ancak kürdistan ve mezopotamya'ya aynı yer demek yanlış olur. bu türkiye'nin yalnızca iç anadolu'dan ibaret olduğunu söylemek gibidir.

diğer konuda da tüm batı ülkeleri için yorum yapacak bilgim yok ancak şunu biliyorum ki rusya her ne kadar çeçenistan diye bir yer olmadığını iddia etse de türkiye de dahil olmak üzere bir çok ülkede o bölgeden çeçenistan diye bahsedilmektedir. durum tamamen aynı.

eğer türkiye; "çeçenistan devleti kurulmalıdır" diyorsa -ki öyle olduğunu biliyoruz- neden kürdistan konusunda iğneyi kendine batırmıyor? işte bu konudaki problemimiz buradan kaynaklı. rusya, kürdistan da dahil hiç bir devlet kurma çabasına karışmıyor, başı da ağrımıyor. ama türkiye, kıyısından köşesinden türklüğe bulaşmış her örgüte devlet kurdurmaya çalıştığı için burnu .oktan kurtulmuyor malesef. sen yunana "sizin kıbrıs'ı ikiye bölecez" dersen, o da seni bölmeye çalışır. (sizin kıbırs lafı, kıbrıs'ın yönetimi vakt-i zamanında yunanlılara verildiği ve bölünene kadar öyle olduğu için kullanılmıştır.ç buna da paranoya etmeyelim)

tek bir şey söyliyecem, ekşi sözlükte yavşak yavşak yazılar yazan demlik olarak değil de dediğini birkez olsun düşüneceğin insan olarak dinle..

ermenistandaki kürt haraketine dikkat edin diyorum nahçıvana özellikle bakın bakalım orda nasıl bir haraket var, kürt devleti olma adına bir şeyler var mı peki

evliya celebi de Kurdistan diyor. kurdistan-i Sengistan. daglarin ulkesi.
Kanuni fermanlarinda da Kurdistan var.
1923e kadar Mustafa Kemal de o zamankı adiyle Buyuk Millet Meclisinde Kurd diyor muhtariyetten bahsediyor. Kurdistan diye hitap ediyor. 1. Mecliste Kurdistan Mebusu sifatiyla 100un uzerinde mebus var.

bir dusunun bakalim bu Kurd meselesi ulkeyi bolmek isteyen dis mıhraklarca mi yaratilmis yoksa olay cok baska miymis diye.

gittigidiyor'da uygun fiyatlara rc araçlar var. kesinlikle bir bakınmanızı tavsiye ederim.

gittigidiyor linkleri: oyuncak.gittigidiyor.com

hatta bunların uçak modelleri var. bildiğin uçuruyosun aleti. gerçek mazot falan gerekiyor onlara. tabii 2000 dolar civarı maliyetleri var.

www.youtube.com

www.youtube.com

Hocam bahsettiğiniz ters dönse de giden oyuncağın adı ricochet idi...
Ahh ahh nasıl unuturum, adını mıh gibi kazımışım... Benim de en fazla kablolularından olabildi, ki onu da fazla kullanmazdım çok fazla pile ihtiyaç duyuyordu, pilleri bitmesin diye elimle oynardım...
İzmit Outlet'teki toys"r"us'da uygun fiyatlı modeller vardı, diğerlerinde* de bulunur gibi geliyor bana.
Benim de ahdım var...

yarin bi toy'r'us a gidip bakayim en iyisi. gittigidiyordan baktim ama genelde cok adi seyler var.

ricochet icin tesekkurler, bunun gibi yeni bir seylere bakayim en iyisi ben.

bir de bu tarz aletlerde en cok dikkat edilmesi gereken sey nedir? yapildigi madde onemli e orasi tamam, sarjli olmasi da gerekiyor da sarjli aletlerde kullanilan pilden zart zurta kadar bir suru onemli etken vardir. az yol gosterin yolda kalmiyim.

bunlardanistiyorum.com daki fast&furious bolumunde cok guzel arabalar var.

999 degil ama senin 150 yi de asiyolar.

yine de incele tum arabalari istedim.
www.bunlardanistiyorum.com

ucuz helikopterler var yav 50 60 milyona ev içinde rahat uçan. sakin havalarda dışarıda da uçuyorlar gerçi bir bak derim.

4x4 görünümlülerin gerçekten 4x4 olmasına da dikkat et bence.

bizimkiler 10 milyona mı ne almış. bildiğin hummer vallaha. her yöne gidiyo.
bi de hızlı ki. bütün çocukluk ezikliğimi bir gecede yok ettim.
şimdi rahatım.

bunlardanistiyorum daki araclar super de iste cok abarti fiyatlari var :) trexx e de oradan bakmistim zaten.

o helikopterlerle oynadim biraz cok dandikler. benim gibi adama gore degiller dagitirim iki gunde ben onlari sonra arkasindan aglarim.

soyle hizli gidip iyi bir kumandasi olsa bir de sarj olabilse gerisi muhim degil. neyse ben gidip bakayim bakalim neler varmis. tesekkurler tum cevaplar icin.

ricochet'ten bulursan bana da haber verir misin?hayatım boyunca en çok istediğim şey odur sanırım,tabi çocukluk zamanında almamıştı babam :(

Bu ricochet ne canlar yakmış, nice çocuğun kanayan yarasıymış;)
Tek insane'de mi vardı bu meret?(bkz: ricochet/#5992111) İsteyelim bir tur versin*, vermezse döveriz;)

benim bildiğim çok da sağlıklı oluyor. çünkü sonuçta yağmur sularından dolar bu sular oraya. ama dersen ki arıtma sırasında bişeyler gidiyor mu? zenginliği kayboluyor mu? bilmiyorum. ama şunu biliyorum ki böyle bir uygulama geçen zamanlarda gündeme geldi ve türkiyenin de diğer ülkeler -israil, ispanya, suudi arabistan, amerika birleşik devletleri, avustralya- gibi denizden arıtma suyu ile su ihtiyacını gidermeye su sıkıntısını gidermeye yönelik çalışmaları var. ama bu teknolojinin pahalı olduğunu biliyorum sadece. kimyasal değerlerinden pek haberim yok. doğru orantı kuralım. bu tesis bu kadar pahalıysa, demek ki işe yarıyor. ne dersin ?

saygılarımla...

belki alakalıdır:

www.ntvmsnbc.com

www.hurriyet.com.tr

Sanıyorum ciddi çözümlerden değil de uzun deniz seyahatlerinde kullanılan arıtma sistemlerinden bahsediyorsunuz.

Bu sistemlerde saf su içmiyorsunuz, arıtılmış suyun içerisinde yeterince mineral oluyor zaten. Fakat bir insan sadece saf su içse ne olur bilmiyorum. Uzun süre yaşar fakat çok sağlıklı olmaz herhalde.

Teorik olarak fark yoktur, ama insanlar onun deniz suyundan arıtıldığını bilince bir isteksizlik duyar. Misal kokakolanın bir suyu vardı, arıtılmış su diye kimse içmez oldu, kola da sonra kaynak suyu satmaya başladı. Bu güzel bir örnektir, belki kimyasal olarak çok yakın hatta birebir eş bile olabilirler. Ama insanlar kaynak suyunu, arıtılmış suya tercih eder. Psikolojik bir şeydir ve sonuçta önemli bir unsurdur...

Diğer açıdan şu an için deniz suyundan içme suyu elde etmek çok masraflıdır, ama ileride mecbur kalınacak gibi geliyor bana...

bir tartışmadan hareketle sormuştum aslında. konu, gelecekteki olası su savaşları. ben, deniz suyu içme suyuna çevrilebileceği için böyle bir savaşın en azından önümüzdeki 50 yıl içerisinde gündeme gelmeyeceğini düşünürken arkadaşlar da deniz suyu içme suyu olsa bile kalitesi doğal su, kaynak suyu vs. gibi olmaz, mineralleri eksik olur, o yüzden uzun süre sadece arıtılmış su içilmesi vücuda zarar verir falan dedi. ben de yok canım ne alaka dedim. o yüzden sormuştum.

masrafı falan önemli değil, merak ettigim deniz suyu yüksek teknolojiyle arıtıldıgında doğal kaynak suyu gibi leziz, temiz, mineralli, faydalı vs. olur mu?

evet bizim hocamız da 30 sene içinde su kaynaklarımız bitecek,su savaşları da başlamış olacak demişti. deniz suyu arıtması, kullanılmış su arıtlmasından bir adım önce gelen yöntemdir, ve denildiği gibi maliyeti yüksek olmasının yanısıra,tat ve mineral bakımından kaynak suyuna yaklaşamamaktadır(tabi labaratuvarlarda suyun kimyasal parametreleri değiştirilebiliyor-yani şu anda da değiştiriliyor bütün su arıtım tesiserinde-,ama bir sürü artı eksisi var) ama tabi yerel yönetimler ve devlet buna bi çözük bulamazsa 30 sene içinde mecburen kullanacağız deniz suyunu.

Near Field nedir ki?

Hangi bütçe seviyesinde aradığına göre değişir. En ucuz çizgide m-audio bx5 lar baya canavardır, profesyonel monitör sayılmazlar belki ama multimedia speakerdan da baya uzaklardır, işi bilen ses çıkarır yani.

bir üst seviyede krk rp seviyesi, rp5 veya rp6...

ama buraya fiyat performans canavarı teki 3000$'lık monitörler de yazılabilir. :) Bütçe ve seviyeye bağlı.

merhaba ben m-audio bx8a kullanıyorum.hatta ikinci el aldım bu ürünü.m-audio markasını normalde hiç sevmiyorum sorun üstüne sorun çıkartan bir marka fakat monitörleri çok iyi.bx8a tavsiye ederim.bunu tavsiye etmemin sebebi yarın öbürgün gidip bx10 sub bass alırsın falan bx5a lar yetersiz kalır falan.

açılın çok pis atmasyon yapacağım:
@compumaster
Hocam hani konserlerde yerde müzisyenlere dönük hoparlörler var, şarkıcılar üzerine çıkıp atlıyor falan, galiba onların adı. Chicken translate yapınca onu çağrıştırdı bana...

rp5 onerisini okuyunca sevindim cunku aklimda o var. ama tascam (vl-x5) ve tapco'nun (s5) muadil modelleri de cezbediyor. gelin gorun ki bunları kullanmış birilerini bulamıyorum. yalnızca bir-iki review.

bir de benim bunları kullanacağım alan 10-12m2 ya vardir ya yoktur. "5inch'lik woofer bu tur kucuk hacimlerde yeterlidir, fazlasına gerek yoktur," gibi bişeyler okudum. o yüzden bütçeyi biraz esnetip rp6 ya da bx8 almanın çok büyük ekstra getirisi olmaz gibi geliyor bana. yanlış mıyım? (woofer'dan başka faktörlerin de olduğunun farkındayım tabii; alt frekanslar daha tatmin edici olacaktır örneğin rp6'da. ama amatör/naif kullanım söz konusu olduğunda cebimden çıkacak ilave nakde değecek mi, kuşkuluyum).

Bence odanın büyüklüğü ve bütçe de çok önemli bir de yukarıda sayılan monitörler gayet sağlam monitörler. Bana kalırsa sevdiğin tanıdığın şarkıların olduğu bir cd ile dinelemeye git. Sanırım monitör satan bütün yerler bu isteğini kabul eder. En olmadı Compel veya BL müzik'e gidip deneyebilirsin. Hem oradakiler de sana yardımcı olurlar. Bir de kulağın da alışıyor giderek monitöre ve nesinin zayıf nesinin güçlü olduğunu bilerek mix yapıyorsun bir süre sonra. Şahsen Genelec 8020A kullanıyorum çoook seviyorum. Küçük bir odada yapıyorum kayıt ve mixleri.

Monitörler ile ilgili müzkitek in forumlarından da yardım alabilirsin. www.müziktek.com

şahsen bx8a ları çok geniş amaçlı kullanıyorum.bass gitardan tut klavye ve gitara kadar bir çok esntrumanı bağlayıp çalmışlığım vardır.hiç yarı yolda bırakmadı beni.ayrıca ben bu aletleri evde müzik dinlemek,film izlemek ve aynı zamanda enstruman çalışmak için kullanıyorum.ileri doğru amerikadan bir adet bx10 almayı düşünüyorum bence birazda senin amacına bağlı nasıl bir monitör alınacağı.

sıcak suda beklettiğiniz pamuğu hafifçe bastırmak suretiyle gerekli yüzeyi temizleyiniz.

kolonya varsa dene.
elimi kolumu silerdim, i$e yarardi.

edit: cok fena kedi keserim.

kesinlikle kolonya. yeteri kadar döküldüğünde çıkarmaması mümkün değil...

Daha hassas olması için krem kullanabilirsiniz..

çıkmasına çıkıyor ama bu csi'lar falan mavi bi ışık tutuyor direk yakalanıyorsun. ondan dna bile çıkartıyorlar. eskiden böyle değildi, rahat rahat kesiyordun.

Teşekkürler. Cevapları emniyete gönderiyorum; )

cola
ciddiyim.

@guybrush threepwood
Hocam onun çözümü amonyak;)
(bkz: the boondock saints)

kan protein yapisinda oldugu icin kesinlikle ama kesinlikle soguk suda yikaman lazim. Sicak suyla yikarsan leke "piser" yani cikmasi imkansiza yakinsar.Soguk suyla , oxi tarzi leke cikarticilar ile silersin, iz de kalmaz.

The man who hears deepest inquisitions abi renklilerle mi atayım makineye? Yüzümden bahsediyoduk en son ama: )



Teşekkürler cevaplar için; )

son olarak
(bkz: fondoten)

plasticine dediğiniz şey oyun hamuru gibi bir şeydir ve uzun süre hava ile temas ederse özelliğini kaybeder diye düşündüm*. Ancak "plasticine"e baktım; "hava teması ile kurumaz" demişler. Ama yine de uzun süreli kullanımda eldeki terden etkileneceğini düşüyorum. Bende eskiden oyun hamurumsu bir şey vardı(oyun hamurum da vardı ancak bu farlıydı biraz neyse), bunu uzun süre mıncırır sonra da açıkta bırakırsam üzerinde/içinde tuz kristalleri oluşurdu(Hani şu kalın tuz dedikleri gibi).

plastisin bazi kirtasiyelerde cikiyor, kucuk yer de olsa girip bakmak lazim. mesela kadikoy sogutlucesme' den altiyol' a giderken solda kirtasiyeler var, onlarin birinde vardi.
buyuk yerlerde fimo, sculpey gibi isitilinca sertlesen pahali malzemeler olur; onlari kalip alip lateks dokmek gibi ileri asamalarda kullaniyorlar, ama isitmayinca onlar da esnek kalir.
burdaki insanlar size yardimci olabilir: konseptsanat.com

playdoh, cocuklar yutunca olmesin diye dogal malzemeden yapiliyor, o tip biseyi evde hamurla yapmak mumkun, internette anlatiliyor, ama claymation icin iyi olmayabilir.

Plastisin şu anda mothercare'lerde bulunuyor ve epey de indirimli satılıyor. Kurumadığına da şahidim. Bir de daha kolay bulunan Jovi marka bir hamur var, o da kolay kolay kurumuyordu. Ama plastisin daha iyi bir tercih olur sanırım.

uzman değilim ama soluk borusunda bulunan epitel hücreler/uzantılar bu bahsettiğin şeyi büyük oranda kendine çeker gibi geliyor. mukuslu bir yapıya sahip burası sonra balgam olarak dışarı atıyoruz sanki. soluk borusu baya bi kabasını alıyordur.

ciddi bir sorun yaratsaydi saglik bakanligi (veya dunyanin diger bu seyleri kontrol mekanizmalari) asla izin vermezdi kullanimina. Burnunuzdan iceri sikmadiginiz surece veya isiniz geregi cok solumadiginiz surece biraz dikkat etmek disinda bir endise gostermeniz gerekmez diye dusunuyorum.

1. Sağlık Bakanlığı nelere izin veriyor, ona pek güvenmemek gerek, misal formaldehit kanserojendir ama diş macununda bile bulunabilir, ki bir de florit konusu var, neyse...
2. Toksik etki için önemli olan miktardır, yani önemli olan doz aşımı olup, olmadığıdır.
3. Saç spreyi, deodorant gibi maddeleri çekip kafa yapan insanlar var, yamulmuyorsam sinir sisteminde ciddi tahribat yapıyor. Sürekli solumak da aynı sonuca gelebilir ama dediğim gibi söylediğiniz spreyin toksisitesini bilmek gerek, yani günlük ne kadardan fazlasını solumanın zararlı olduğu önemli. Bir de etken maddenin vücutta birikim yapıp yapmadığı da önemli. Birikim yapıyorsa etkisi uzun vadede ortaya çıkar(kronik). Birikim yapmıyorsa; günlük solumanızla aldığınız etken maddede doz aşımı olduğunda akut problemler ortaya çıkar...

Eskiden ikisini de pişirmeden de yiyebilirdim, ancak adını bile hatırlayamadığım bir ders yüzünden artık hiç bir çiğ et ürününü yememeye dikkat ediyorum. Size de yememenizi salık ederim. Neden(ler)ini de tam olarak kitabı bulup yazabilirdim, ama şu an pek vaktim yok. Ama emin olun işkembe-i kübradan atılmış bilgiler değiller...

yani çiğ mi? çiğ et yemek istemiyorum zaten, hangisinin çiğ olduğunu öğrenmeye çalışıyorum :)

mesela çiğ köftenin baharatla filan piştiğine inanmıyorum. her kimyasal tepkime bir değil ya...

sosis cig. salam ise ha$lanmi$ et sanirim. cig degil yani.

ya bu tip et ürünlerinde fermente etler tebliğine uygundur falan yazar yamulmuyorsam. yani bunlar bir miktar fermantasyona tabii tutuluyor. aynı zamanda büyük fırın gibi yerlerde de bir miktar haşlanıyor gibi hatırlıyorum, ama çok fena götümden de sallıyor olabilirim.

edit: sosis tütsülenerek pişiriliyormuş. kaynak: www.pinar.com.tr

pınar'ın hindi burger köfteleri var ya hani, iki tip onlar. biri ızgara, yani pişmiş. diğerinin üzerinde pişmiş filan yazmıyor, sadece çiğ sosis gibi görünüyor ve üzerinde "biraz yağda 1-2 dakika ısıtın" yazıyor. kasaptaki adama sordum, "galiba buharda pişmiş" dedi. tadı da sosis gibi aslında.

cig olan burgerleri iyice pi$ir sen. hafif yaglanmi$ tavada veya tost makinesinde falan.
pi$mi$ olanlari ise 1-2 dk isitmak yetiyor. (soguk da guzel oluyor bazen)

:)
efendim, hangisi çiğ onu öğrenmeye çalışıyorum en baştan beri :) adamlar üzerine "ısıtın" yazar mı ki çiğ bi şeyin? herhalde pişmiştir, ama hiç öyle görünmüyor.

üzerine biraz domates sosu veya salça, kekik, biber filan... lezzetli olabiliyor. hatta yapabildiğim en güzel yemek o :)

fikir verir sanirim.
en.wikipedia.org
en.wikipedia.org

zannedersem "ısıl işlem görmüş" olarak geçiyor. yani ne tam çiğ, ne tam pişmiş. pişirmeye benzer bir işlemden geçiriliyorlar. mesela pastırma tamamen çiğ ettir. tuzlama ve kurutmadan başka bir işlemi yoktur. ama salam ve sosis pişirmeye benzer bir işlemden geçiyorlar. artık ısıl işlem dedikleri neyse. maret reklamında falan böyle dizi dizi asılı sosisleri tekerlekli askı gibi bi şeyle dev fırınlara sokuyorlar. o herhalde ısıl işlem gördürten makine.

Çiğ falan sallamam, yerim, tavsiye de ederim.
Gündelik hayatta tükettiğimiz besinlerin içeriklerini öğrendikçe "Çiğ ete kurban olayım." görüşü bayağı bir güçleniyor.

benim bildigim salam, sosis ve sucuk, yani ucunun de uretim sekli ayni. ucu de cig yenebilir, ama yemeyin. riske girmenin geregi yok.

konuyla biraz alakasız ama bu büyük sosis, sucuk fabrikalarında staj yapan gıda mühendisi arkadaşlara göre sosisin etinin çoğu normalde yemediğimiz akciğerden yapılıyor. Sosisleri pişirken şişmesinin nedeni de içndeki alveollermiş. Yani çiğ yemem diye kastırıp sonra da yenmeyecek şeyleri pişirip yiyoruz anasını satayım...

çiğ ya da değil ikisini de yeme. bir üstte denildiği gibi hayvanın genelde kasapta satılamayacak, artık yerlerinden yapılıyor bütün bunlar. bunlara hazır köfte tarzı şeyler de dahil. zaten kilo yapar ne yiceksin. amad gibi peynir domates zeytin ye. illaki yiceksen sucuk ye. onu da çiğ yeme, çok yersen kurt yapar.

ya kurt niye çok yeyince oluyor ki? az yeyince niye olmasın? önemli olan yumurtaların taşınması değil mi?

valla makarna ve hazır köfteden öte bir yemek yapma becerim yok. birkaç kez kabak yemeği yaptım, eh işte...

alveol şeysi çok iğrençmiş...

İçine konulanlar elbette önemlidir, yersiniz yemezsiniz sizin seçiminiz. Ama yemeye karar verdiğiniz zaman başta söylediğim gibi pişirmeniz en önemli unsurdur. Gerisini kurcalamayın.

@damagecase
Çok yemek yalnızca risk oranını arttırır. Yoksa bir kere yemeniz bile yeterli olabilir.

@carc
Hocam o mantıkla zaten çiğ et kurbanı olursunuz...

isteiğiniz; 70 gr 3 hamur kağıt olarak geçmekte. herhangi bir şehirdeki herhangi bir kağıt toptancısından bulabilirsiniz.

@murqx
A4 müdür?

abi kırtasiyeye gidip teksir kağıdı istiyorum de, sanırım aradığın şey bildiğimiz saman kağıt.

a4, bildiğiniz gibi bir kağıt ebadı. değilse bile o şekilde kestirebilirsiniz, sorun olmaz.

@kimlanbu
Yok, saman kağıdı değil canım... Saman kağıdı bilmediğim, kullanmadığım bir şey değil.

saman kağıdı ink jet ya da lazer yazıcıya koymayın. çok pişman edebilir. lazere kesinlikle koymayın. ben bir defasında koymuştum da :)

evet printer o tarz kağıda basmaz murekkep dağılır veya arkasına geçer. hiç olmadı içine sıkışır. normal printer kağıdını gözü yormasın diye sarartıyorlar avrupada falan. office1superstore'a sorun orda her şey bulunur yoksa da getiriyorlar.

www.amazon.com
şu adreste 3. sezon OST mevcut, yanlarında da dinleme seçeneği var. Onlara bakarak hangisi olduğunu bulabilirsin, gibi geliyor bana...
Sonrası ise sana kalıyor.

Battlestar Galactic OST olarak bulabilirsin;
şarkının adı A Distant Sadness, "Occupation" isimli bölümde kullanılmış.
Bestecisi Bear McCreary.
Benzerleri için Last.Fm'e bakabilirsin, ama karşına hans zimmer gibi isimler çıkacaktır...

çok newage tınlıyor ama tabii ayrıntıları tam duyamadım diyalogların arkasından.
bana Eivør Pálsdóttir i hatırlattı (izlandalı), Krakan albümü benziyor. vokal açısından tabii
buna benzer baya world music sanatçısı da bulabilirsin, Aziza Mustafa Zadeh'in albümlerine bakmak da faydalı olabilir. Sanırım oydu ya, uzun zaman önce dinlemiştim de unuttum şimdi.
Sheila Chandra da benzer bir vokale sahip. ama dediğim gibi vokalden başka bir şey duyamadım zaten gönderdiğin müzikte, o yüzden bilmiyorum bunlar seni tatmin eder mi etmez mi. bir dene

bear mccreary -all along the watchtowers

hatta xoxo şeklinde kullanımı da mevcuttur...

bildiğim kadarıyla "kisses" manasında kullanılan bir XxXx mevcut. "öptüm baaay shekerim" mealinde.
bir de straight edge taraftarları isimlerinin falan sonlarına X koymayı seviyorlar. bu akımın simgesi de böyle x lerden oluşuyor. belki alakalıdır.

mucxxx var bide

"X" öpücük anlamına gelir, "O" sarılma anlamına gelir...

Bir de 013 var, x'ten daha ötedir.

Baglantisi var midir bilemem ama, Yunanca X in H okunmasi sebebi ile Internet'in ilk gunlerinden beri yunan kullanicilar bu sekilde guler. Oradan yayginlasmis midir, yoksa tamamen bagimsiz bambaska bir sebebi mi vardir bilemiyorum

bu belki is görebilir, eskiden buna benzer birsey kullanmistim, sorsunsuz cevirlmisti.
www.robelix.com

bir de bu var:
www.divx-digest.com

abi subtitle workshop kuruluysa altyazıyı aç, save as de. karşına seçenek pencersi çıkacak. oradan srt'yi bul çift tıkla.

eheh o programla save as yapabiliyorsun zatn. sadece fps leri doğru seçmen yetecektir.

subtitle workshop ile kralını yaparsın...
Ama biraz karışık bu meret, misal "farklı kaydet" dediğinde diğer programlardaki gibi uzantı listesi bulunan bir pencere gelmiyor, daha farklı bir şey çıkıyor, tarif de edemiyorum neyse... Bir de srt'ye çevirince bazen iki satırın başlama ve bitiş zamanları birbirine geçiyor, yani tam biterken üst üste biniyorlar ama korkma subtitle workshop onu da düzeltiyor, "araçlar"daki "bilgi ve hatalar"ı kullanarak düzeltiliyor bu ve daha bir çok sorun...

*: Zamanında "subtitle workshop"u tavsiye edenlere saygılarımla.

notepad ile ac, sonra save as de, str yab.

@late viper
yıllardır sub ı subrip (srt) e çeviririm öyle bir problem yaşamadım. senin sub dosyandaki frameler birbirine girmiş olmasın? neyse zaten düzeltilebiliyor demişin. hala bazı dangalakların microdvd (sub) formatını sevmelerinden ötürü matroska ile kullanmak için srt ye çevirmek zorunda kalıyorum. ama neden neden diye de düşünjmüyor değilim :) mkc süper bu olay buı arada.
@bryan: espri güzel olmuş da ciddiye alan çıkarsa napçaz.
@kibrit: mesajla da attım burda da yazdım bak subrip=srt dir. subrip olarak save as edeceksin.

cevap: save as dedikten sonra çıkan listede subrip'i seçtikten sonra aşağıdaki "varsayılan format" yazısına tıklanmayacakmış. subrip'in üstüne çift tıklanacakmış.

ilk olarak 14 saat şarj edip boşaldıktan sonraki iki sefer kapalı durumda normal sürede şarj etmek gerekir. ilk seferde de alet kapalıyken şarj etmeliymiş. ben aldığımda önerilen buydu. uygulamadım. pili kısa ömürlü zaten benim de yenisini almam lazım.

bunu geçen ben de sordum farklı farklı cevaplar geldi. Lityumiyon pildir tak kullan diyen oldu. Şarj et, ama kullanırken bitene kadar bekleme diyen oldu. Oldu da oldu. İyice aklım karıştı ben de zaten şarja takmıştım, sarj ışığı sönünce açtım başladım kullanmaya. Bakalalım kısfmet...

ilkinde kapali bir tamamen sarz edin zaten sarz bitince sarz ediyor isigi sonecektir gerisi bos...
ayrica bir kac kere tam bosaltip doldurun ki bataryanin kapsitesi kendini bulsun
ayrica pek sicakta filan birakmayin

bu bir nevi ne kadar sallarsan salla son damla duser dona misali. kaçınılmaz bişey entropi de geç bence gideceği yere kadar gitsin . farketmiyor :)

bankamatikle yatırın gitsin,alan memnun olmazsa o da yatırır geri

bankamatikten kasıt, yeni seri makineler ise (yani anında hesabınıza para yatırabileceğiniz) makinenin kabul etme olasılığı yok gibi. eğer varsa o makinenin lokasyonundan beni haberdar edersen sevinirim.

sıradan bir alışveriş ile elinden çıkarabilirsin. senin eline nasıl geçtiyse bir başka kişinin de eline geçeiblir.

Ziraat Bankası böyle yırtık, hasarlı paraları değiştiriyor diye biliyorum ama tam da emin olamadım... Bir deneyin derim.

merkez bankasından değiştirebilirsiniz. yırtık, eksik paraları değiştirmekte mümkün

ya bu parayı iki kere kakalamaya çalıştım, ikisinde de karanlıkta olsam da fark etti insanlar, yani öyle kolay değil birine yedirmek, alıcı banknotu açtığı zaman anında görüyor. fark edilmemesi için alıcının parayı açmadan cebe atması lazım (bkz: ben)

bir de ziraat bankası'na gidicem ben, benim de aklımda öyle bir durum vardı çünkü.

git pazarda harca

@opteron
O dediğin Ankara için geçerli, Merkez Bankası'nın olmadığı yerlerde bu gibi durumlar için vekil banka Ziraat Bankası idi. Şu an nedir, ne değildir tam emin değilim...

@late viper, merkez bankasının sadece ankarada olduğunu nereden çıkarıyorsunuz hepsinde varmıdır bilemiyorum, ama pekçok ilde merkez bankası vardır. ama evet merkez bankasının olmadığı yerlerde ziraat bankası tedavülden kalkan paralar da olduğu gibi bu işlemleri yapabiliyor.

@opteron evet haklısınız...

Hatta buyrun tam çözüm:

"Yazıları okunmayacak şekilde kirlenmiş, yıkanmış, boyanmış, yanmış, yırtılmış veya sair sebeplerle eskiyip yıpranmış, değeri belirlenebilen tam banknotlar ile yüzeyindeki eksiklik %50'den az olan banknotlar, yazılı değeri üzerinden başa baş olarak; tek parçadan ibaret olmak kaydıyla yüzeyindeki eksiklik %50 olan banknotlar yazılı değerinin yarısı üzerinden yenileriyle değiştirilebilir. Yüzeyinin yarısından fazlası eksik olan banknotlar ise değiştirilmemektedir. Eskimiş, yıpranmış veya kısmen fiziki parça kaybına uğramış banknotların, doğrudan T.C. Merkez Bankası şubeleri, T.C. Ziraat Bankası veya diğer banka ve özel finans kurumlarının şubeleri aracılığıyla değiştirilmesi mümkündür."

arkadaşlar im2shy'ın dediği doğru çıktı. bir iş bankası btm'si bu parayı kabul etti. şaşkınlıktan havalara uçmaktayım :)

bu btm'nin lokasyonu manisa.

kediotu

www.yenisafak.com.tr

ve de hafif müzik....

iyi uykular...

nerede bulunur?
sözlükte baharatçılarda satılmamaktadır falan yazmışlar...

kediotu köklerinden yapılmış doğal kapsüller oluyor ya da aktarlar da satılıyor.. Kapsülleri denemedim hiç araştırmak lazım belki iyisini bilen vardır burda..

yarın iyce erken kalkın en dooğru yol budur..

Hiç uyumayarak bile denemelerim oldu, bünyeyi yeniden başlatmak adına... Ama gün boyu ruh gibi geziyorum, gün içinde orada burada ayakta uyuma diyebileceğim, en fazla 1 saatlik kestirmeler oluyor. Yine de eve gelince yatıp kafayı uyuduğum nadirdir. Ben istiyorum ki gün boyu zinde olayım, uyumak istediğimde tak uyuyayım...

papatya çayı, rezene çayı falan da iyi gelir.. bir de sarı kantaron..

Eczanelerde satılan efervesan magnezyum tabletleri var. Çak bir tane yatmadan yarım saat önce. Bak nasıl uyuyorsun. Doğaldır, ilaç değildir.
Ayrıca yanında, bir adet zinco ve bir adet de apikobal alırsan, bir testosteron booster elde etmiş olursun ki yine tamamen doğal olur.
(bkz: zma)

ilaç sayılmayan eczanelerde satılan bitkisel bir sedatifmiş.
yatmadan 1 saat önce bir kaşık.
(bkz: passiflora)

-doktor tavsiyesi değildir, (bkz: use at your own risk)-

remeron..her aksam yarim tablet..miss..

Ben de saat 6'dan önce, minibüsleri ve ezanı duymadan uyuyamıyorum. Bazen bir gün atlayıp erkenden sızıyorum ve düzene giriyor. Bir ara 11'de yatıp sabah 7'de saat kurmadan uyanır hale gelmiştim. Ama bunu koruyabilmek ve gerçek bir düzen haline getirmek çok zor, özen gerektiriyor. Alışkanlık haline gelmesi için de galiba birkaç hafta gerekiyor.

Bence doktorda arayın çözümü, uyku ciddi bir şey. Düzenin bozukluğundan dolayı, hiç güneş görmemenin ruhu karanlığa gömmesiyle çok daha büyük sorunlar çıkabiliyor. O bahsettiğiniz yorgun uyanmak da böyle bir şey olabilir; zira ben de ölü gibi geziyorum uyumadığım zamanlarda.

uyuyamamak ve yorgun uyanmak sürekli hale geldiyse yapacağın en iyi şey bi uyku kliniğine gitmek.çapa'da da var.yamulmuyorsam göğüs hastalıklarına bağlı olması lazım.bi gece yatarsın en azından neymiş öğrenirsin.

1.Doğadan'ın poşet elma çayı da uyutuyor.
2. Melisa yaprağı ( Annemin bahçesinden yolunmuş var bende. İstanbul, Cihangir taraflarına yolun düşerse verebilirim )

Çay işi aklıma yattı, sağolun.
Bahsi geçenlerin(kedi otu, papatya, rezene, sarı kantaron, elma, melisa yaprağı) hepsinden birazcık koyup demlesem ne olur? Yoksa hepsini ayrı ayrı demleyip mi içeyim ne yapayım?

pyro clustic flow Cihangir uzak bana, ama yine de çok sağolasın...

nervikan. tamamen doğal bi ilaç. melissa ve bişi otundan oluşuo. tavsiye ederim.

duzenli (ciddi) spor yapip da duzenli uyuyamayan tanimadim. cay, cicek, bocuk gibi gecici ve zorlama etmenler yerine dogal bir yolla yapmak uzun vadeli olmasini saglar.

@507
uzun vadeli olarak spor düşünebilirim, ancak şu an için finalleri atlatsam yeter.

günlerce uyuyamamış biri olarak diyeceğim şudur.
gece 3-4 gibi uyuma o gün hiç uyuma pas geç.gece saat 12 yi bulunca uykusuzuktan bayılacaksın direkt yat.gündüz 12 gibi uyanırsın.o gün de saat gece 12 de uyu .sabah erkenden en kötü 8.5 9 gibi kalkarsın uykunu almış biçimde sonrası öyle gider.bir sürü arkadaşıma uygulattım sonuç mükemmel.

kediotu bende işe yaramadı. yani kapsül olanı iki tane bile aldım bana mısın demedi. bünyeye göre değişiyor muhtemelen. süt ve süt ürünleri işe yarayabilir özellikle yogurt. bunun dışında rezene içmeyin derim bi de ishal olup tuvalete taşınmayın. adaçayı deneyebilirsiniz.

(bkz: delayed sleep phase syndrome)

geçenlerde böyle bir başlık açmayı ben de planlıyordum. uyku duzenim tamamen allak bullak idi. tek başıma yaşıyorum zaten, sabah kalkmamı gerektirecek okul duzeni de yok. hatta muhtemelen olayın tek başıma yaşamakla olduğuna karar verdim. tabi sigara, aile-arkadas ozlemi ve okuldan kaynaklanan stresler filan da cabası. aylardır arada düzelse de genel uyku düzenim sabah 7-8 gibi yatıp öğlen kalkmakla oluyor. öğlen kalkınca da uykum gelmediği için akşam n'apsam etsem uyuyamiyorum.

valerian root (baldrian / kedi otu diye de geçebilir)
st johns wort (sarı kantaron diye geçer aktarlarda bildiğim kadariyla)

bunları denedim, bi aralar uyuttu, ama sonra ona da bağışıklık mı kazandım bilemiyorum, onlar da artik bir boka yaramiyor, uykum gelmiyor napsam etsem, sonra sabah 8de artik uyumaya çalışmaktan yorgun bitap bi halde bayılıp sızıyorum.

alkol de bi nebze fayda ediyor ama işin ucunun kötüye gitmesi var, bokunu çıkarttığım zamanlar çok oluyordu.

ama şu var ki, annemlerin yanina eve gittiğimde çat diye uyuyabiliyorum kalkabiliyorum. aynı şekilde bi haftadir arkadaşlar ziyaretimde, tamam içip dağıtıyoruz zaman zaman ama biri daha olduğunda çok daha rahat uyuyabiliyorum.

bi de aynı şekilde kendini gün boyunca yorarsan (çok fazla yorulursan o da uykuya dalmayı zorlaştırır) o da uykunu daha rahat getirir.

benim önerilerim bunlar, tam da öneri değil de herneyse. ben de uygun doğal ve rahat bi çözüm isterim aslında, ama şimdi düzeldi gibi hadi bakalim gider umarim.

@radikalherif
Hiç uyumayarak yaptığım denemeleri ve sonuçlarını biraz yukarıda yazmıştım, yine de sağol...

@kurukafa
delayed sleep phase syndrome: "Aa bu benim lan" dedirten başlık oldu gerçekten...

herkese teşekkür ederim.

korkudan kalp krizi geçirir, zamanında muhabbet kuşu besledim korkuyu pek kaldırabilecek kuşlar değil.

Ayrıca kesin bir cevap verecek birisinin çıkacağını sanmıyorum.

valla muhabbet kuşu üzerinde çeşitli artistik hareketler denedim ama bu kadar abartmamıştım. bilemiycem.

www.uzmantv.com

korkup uçuyor zaten. tutabilirseniz ne ala. bırakın kendisi kurusun.bırakın yıkansın..

bu soğukta duş almayı göze aldıysa, size karışmak düşmez. doğal seçilim abi.

rüzgara, cereyanda kalmaya çok hassas oluyor bu arkadaşlar. sıcak da olsa hava akımına maruz bırakmazdım ben olsam. kuşların tüyü su tutmaz, sıcakca bir yere koyarsanız hemen kurur o.

kafasını koruyup kuruttuk biz bin kere, ölmedi keratalar. zevk bile aldıklarını söyleyebilirim. (bkz: zevk alinan ufak sapikliklar) (:

@paranormal
aman diyim yaşasın.. güzel bir ömür var önümüzde.

Havluyla elimize alır, kurutma makinesi ile kuruturduk ama makineyi olabildiğince uzak tutardık, böyle tüylerini kabartırdı, mayışırdı resmen. Ama sonra tamamen başka ve bir o kadar da şaçma bir şey oldu... Neyse daha fazla anlatamayacağım*.
Neyse siz gönül rahatlığı ile kurutun, sevin oynayın keratayla... Bu hayvanlar sudan değil daha saçma, olmaması gereken şekilde ölüyor...

O linki fön makinasından bahsedildiği için verdim yani fön makinası kullanmayın diyor, ayrıca bazı yıkama şekillerinden de bahsedilmiş

ılık ve kuru bezlerle kurutabilirsiniz

oops! bu pc'de hoparlör yok dinleyememiştim onu.. sonra bakarım diyordum.. teşekkürler.

aman rüzgarda falan kalmasın, kurutma makinesiyle olmasa da bir şekilde kurutmaya bakın derim ben de.. çok hassas oluyorlar çünkü

hahah yaa kurutmak i$ini bilemiyorum da, allasen bu ku$ nasıl du$ alabiliyor senden habersiz? hahaha yok çe$meyi nasıl açtı, baktım kimse de sormamı$. hahah allah seni de ku$unu da bildiği gibi yapsın. gece gece ii güldüm=))

hehe kuş işte.. kuş beyinli :)
içine düşmesin diye akvaryumu boşalttık başımıza gelene bak

hahah küçükken bizim bi ku$ vardı daha minnacıktı. uçmayı öreniyodu yava$ yava$. mal ikide bi dü$üyodu hehe. derken i$te ak$am yemek yicez ya sofra geldi ortaya; çorbayı da içmek istemiyorum. ama gıkım da çıkamaz e yiyecen tabaaandakini.
hehe ku$ uçmaya çalı$mak üzre yine kafesin kapısına geldi, havada bir tur atabildi ve çorbamın içine dü$tü.
la ilk lafım "bu çorbayı içmem! içine ku$ dü$tü!" olmu$tu ay ne pismi$im. (yok ölmedi ku$. daha sonra ba$ka bi$eyden öldü.)

mutluluktan ucuran: nutella (tam olarak cikolata formunda degil ama olsun)
ha bi de magnum'un cikolatalari cok super. sogukta kalmami$sa oyle sert de olmuyor.

magnum yedim geçen gün. ısıra parçalaya değil, eme eme yiyeceksin ama

milka>milkinis

ferrero rocher :) miss miss
gerci icinde findik var, sayilir mi bilmem.

denerim önce güzel değilse tiki kaldırırım :D

kinder duplo

hmm hmm.. milkanın bir çikolatası var sanırım adı "çikolata rüyası" gibi birşey.. içinde çikolatalı sufle tadında ağızda eriyen bir dolgu var, oyh çok canım çekti şimdi.. süper bişey, tam adını hatırlarsam editlerim..

kokusu yeter(zaten fazla yemek mümkün değil):
(bkz: guylian)

milka luflee benim için bu tanımlara tamamen uyan, baya güzel bi çükülotadır. bide bu çikolata deneni neskayfeye batırcan bambaşka oluyor yahu..

after eight
yogurette(türkiyede olup olmadıgından emin değilim ama yurt dısından getirtilecek kadar güzel)
pralin muhteviyatlı herhangi biri :)

(bkz: bind)

walla çikolataları orgazmik ama kilogram fiyatları da nataşayla eş değer.

dokusu önce sert ama inceliği mm seviyesinde olduğu için derhal eriyen Lindt'den "orange thins"--ama bitter olmayacak, sütlü olacak.

(bkz: merci)

adını hatırlayamadım bir türlü ama milka'nın truffle gibisinden bir çikolatası var. böyle sünger gibi bir yapısı var. ağızda eriyor.

@co2s2

milka luflee den bahsediyorsun sanırım, dendi o, sağol yine de..

rafaello muydu neydi yurtdışından gelenlerin freeshoptan aldığı bir çikolata vardı. hindistan cevizi ve fındıklı.. beyaz oluyor.. poşette toplar halinde satılıyor.. bazı şarküterimsi yerlerde de satılıyor istanbulda.. süperdir.. akarlıdır..

2. kaynama sicakligi en du$uk olan en hizli buharla$ir.

m.c değerlerine bakarak daha dolgru olarak olcebilrisinz hızlarını.

hızla ilgisi var mıydı hatırlayamadım ama bir formül vardı. sıvıyı kaynama noktasına getirmek için gereken değerleri buluyorduk. Sonra kaynama noktasındaki sıvıyı buharlaştırmak için artı bir enerjiye daha ihtiyaç var, onun formülü ise "m.Le" idi. (m:kütle Le:Sıvının cinsine göre değişir, sorularda veriyorlardı).

1. Sıcaklık, yüzey ve sıvı, buharlaşma hızını belirleyen faktörler. Değişken olarak sıcaklık ve yüzeyin yer aldığı, sıvıdan sıvıya değişen diferansiyel denklemler kullanılır hesaplamalar için. Sıvı molekülleri (veya atomları) arasındaki etkileşimler rate of evaporation'ı belirleyen önemli bir faktördür, yani bu da sıvının kendisi oluyor. Bu yüzden bu denklemler deneyseldir. Pek kolay hesaplanmaz demek bu da. Zaten internette ilgili zibilyon kaynak olduğuna, buna karşın ekşi duyuru'dan medet umduğuna göre çok ayrıntılı bir cevap aramıyor olmalısın zaten. Su için Penman evaporation equation kullanıldığı gibi farklı farklı bir sürü eşitlik daha var.

2. Gazlar, düşük sıcaklıklarda ve yüksek basınçta sıvılaştırılabilir. Bu yüzden oda sıcaklığında bir maddenin gaz olması, onun "En hızlı buharlaşan sıvı" olmasını engellemiyor. Cevabı söyle diyorsan, bilmiyorum. Öğrenmek için bakacağın şey de buharlaşma entalpileri. Sanıyorum Hidrojen ama.